TÜRKİYE, YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ KONULARINDA YARGILANDI

Türkiye’deki insan hakları ihlallerini yargılamak için kurulan Turkey Tribunal dördüncü gününde Cenevre’de devam etti.

Turkey Tribunal’inin 4.gününde yargı bağımsızlığı ve adalete erişimle ilgili HDP eski Milletvekili Faysal Sarıyıldız, eski Cumhuriyet Savcısı Hasan Dursun ve eski hakim tanık olarak dinlendi.

 

‘’DÜNYADA SAVAŞ SUÇLARINA MÜDAHALE ETME İRADESİ YOK’’

HDP eski Milletvekili Faysal Yıldız, 2015 yılında Cizre’de yaşanan insanlık dışı suçları anlattı. Şırnak ilinin Cizre ilçesinde yaşanan ve 79 gün süren hendek operasyonlarında insanlık ve savaş suçları işlendiğini ifade eden Sarıyıldız; Cizre’de çoğu kadın ve çocuk 288 kişi öldürüldü. 79 günün ilk 40 günü kesintisiz bir şekilde ve her gün mutlaka iki ya da üç insan öldürüldü. 15 kişi intihar etti. 120 bin insan travma yaşadı. Pek çok kişi halen psikolojik tedavi görüyor. 2015 yılında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar olarak nitelendirilebilecek olaylar yaşandı. Dünyada savaş suçlarına müdahale etme iradesi yok. Bu çok korkunç! diye konuştu.

HDP eski Milletvekili Faysal Yıldız

 

‘’BEN SENİ TUTUKLAMAK ZORUNDAYIM, AKSİ TAKTİRDE BEN TUTUKLANIRIM’’

Eski Cumhuriyet savcısı Hasan Dursun, yargıdaki hukuksuzlukların boyutuna değindi. Dursun; ‘’4 gündür dinlediğimiz ve maalesef Türkiye’nin 100 yıllık tarihinden itibaren günümüze kadar gelen bir hukuksuzluk pratiği var. Bu bugün neden daha çok önemli? Çünkü yapılan hukuksuzluklar daha önceden bu kadar nobranca, bu kadar aleni ve bu kadar göstere göstere yapılmıyordu. Dolayısıyla bugün iktidar bu şekilde bir hukuksuzluk yapmak amacıyla 5 bin tane hakim ve savcıyı atmak zorundaydı. Zira 15 temmuzda bir darbe meydana geldi. Normalde darbe olduğunda darbeyi düşünen askeri birlik kendisine engel olabilecek diğer askerleri pasifize eder. 15 Temmuz ve sonrasında asker eliyle değil yargı eliyle darbe planlaması yapıldı. Bu planlamanın karşısında olabilecek, diğer hakim ve savcıların cesaretini kırabilecek ve ya onların yaptıklarını kayda geçebilecek diğer tüm hakim ve savcının yok edilmesi gerekiyordu. Bunu da Recep Tayyip Erdoğan’ın Allah’ın lütfu olan 15 Temmuz’u ile gerçekleştirdiler.

16 Temmuz sabahı daha darbe devam ediyorken 2745 hakim ve savcıyı açığa alıp aynı gün göz altı kararı verildi. Beni göz altına alan emniyet mensuplarına, sonrasında bu kararı veren savcıya ve tutuklama kararını veren hakime ısrarla hakkımdaki delillerin ne olduğunu sordum. Bana şu itirafı yapmak durumunda kaldılar: ‘’Evet biz seni biliyoruz. Çok çalışkan ve başarılı bir savcısın. Ancak bize isim listesinin olduğu bu belge dışında bir belge verilmedi. Fakat sonrasında çuvallar dolusu belge göndereceklerini vad ettiler. Ben seni tutuklamak zorundayım aksi taktirde ben tutuklanırım.’’

Eski Cumhuriyet Savcısı Hasan Dursun

 

‘’TÜRKİYE’DE DÜŞMAN HUKUKU UYGULAMASI VAR’’

‘’1000’den fazla hakim-savcı halen cezaevinde. Daha fazlası cezaları kesinleştiği için cezaevine girmekle karşı karşıya. Cezaevinde 30 ay kadar tutuklu kaldım. Erdoğan iktidarının düşmanlaştırdığı bir kişinin anayasa tarafından tanımlanan uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan bir hakkı kullanması mümkün değildir. Çünkü onlar insan yerine konulmuyorlar. 5 bin hakim savcı haklarındaki iddianamelerde görevlerini ihmal ettikleriyle ilgili hiçbir delil yok. 15 Temmuz’a geldiğimizde muhalif görülen, ihraç edilecek hakim ve savcılar tespit edilmişti. Tüm adliyelerde Yargıda Birlik Platformuna üye olanlar vatansever diğerlerinin terörist ve vatan haini olduğu algısıyla listeler hazırlandı. 15 Temmuz gecesi hazır olan listelerle gözaltı ve tutuklamalar yapıldı. Hakim ve savcıların siyasi davalarda iradelerinin olmadığını gördüm. 1000 hakim ve savcıyı ilgilendiren karar sadece 1 satırdan oluşuyordu. Gerisi 1000 kişilik bir isim listesiydi. Türkiye’de düşman hukuku uygulaması vardır.’’

‘’BAKIMA MUHTAÇ ÇOCUKLARIMA RAĞMEN TUTUKLANDIM’’

8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılan tanık eski hakim Süleyman Bozoğlu, iki otizimli çocuğunun bakımını yapmak zorunda olmasına rağmen tutuklandı. Soruşturma sırasında ve hapis sürecinde maruz kaldığı hukuka aykırılıklarla ilgili konuşan Bozoğlu şunları söyledi: ‘’15 Temmuz 2016 yılında fiilen görevde değildim. Çocuklarımın eğitim ve tedavileriyle ilgilenmek için bir yıl ücretsiz izne çıktım. 15 Temmuz gecesi Ankara Emniyet müdürlüğüne 900 metre mesafede olan evimde eşim ve çocuklarımla birlikteydim. Bu şu açıdan önemlidir. Ankara emniyet müdürlüğü o gece ciddi çatışmaların olduğu bir yerdir. Haliyle çocuklarım çok korktu ve sabaha kadar annesiyle birlikte onları teskin etmekle uğraştık. Gecenin ilerleyen saatlerinde Ankara başsavcı vekilinin, daha askeri kalkışmaya katılan askerler göz altına alınmadan, 2 anayasa mahkemesi üyesi, onlarca Danıştay ve Yargıtay üyesi, binlerce hakim-savcı hakkında göz altı kararı verildiğine ilişkin açıklaması üzerine bir gariplik olduğunu ben de hissettim. 16 Temmuz sabahı açığa alınanlar ve hakkında göz altı kararı verilen kişiler arasında olduğumu gördüm. 22 Temmuz’da iki avukatımla birlikte savcılığa ifade vermeye gittim. İfade sırasında savcıya elindeki delillerin ne olduğunu sordum. Sadece Ankara başsavcılığının üst yazısı, elinde de hakim-savcı listesinin olduğunu ifade etti. Fakat bu yazı ve listeyi bize göstermedi. Savcıya, yaptığı soruşturmanın usule aykırı olduğunu, hakkımda soruşturma yapma yetkisinin bulunmadığını söyledim. Çünkü kanunda hakimlere ve savcılara soruşturmanın nasıl yapılacağının açık olduğunu, bu şartların soruşturma dosyasında olmadığını, ortada bir suç halinin olmadığını açıkça söyledim. Buna rağmen talimatın gereğini yapmak zorunda olduğunu ifade etti.

Çocuklarımın yüzde 90 oranında bakıma muhtaç olduklarını ve onlarla ilgilenmem gerektiğini söylediğim halde beni tutuklamaya sevk etti.

Eski Hakim Süleyman Bozoğlu

 

DİJİTAL DELİLLER MAHKEME KASASINDA SAKLANDI

Tutuklandıktan sonra 11 ay boyunca hiçbir hakim karşısına çıkmadığını ifade eden Bozoğlu, ‘’Tutuklama incelemeleri dosya üzerinden yapıldı. Avukatımla görüşmem sırasında bile yanımızda bir memur bulunuyordu ve konuştuklarımızı not alıyordu. Avukatıma yazmış olduğum mektuplar idare tarafından okunuyor ve üzerlerine ‘’görüldü’’ mührü vuruluyordu. Bu da etkin savunma hazırlığı yapmamıza engel oldu. İddianamem mahkeme tarafından bana tebliğ edildikten sonra ben mahkemeden dosyadaki tüm delilleri dijital ve kağıt olarak tarafıma gönderilmesini istedim. Fakat mahkeme bu talebimi karşılamadı. Özellikle dijital delillere avukatlarım dahil hiçbir şekilde ulaşamadık. Çünkü dijital deliller dosyada CD olarak değil, mahkemenin kasasında saklanıyormuş.’’ dedi.

 

B. A.

No comment yet, add your voice below!


Add a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *