Educational Challenges in Syria

The Borgen Project: ‘The Education Crisis in Syria’ accessible in <https://borgenproject.org/education-crisis-in-syria/>

Syria’s educational system has faced challenges for a long time, but the situation improved before the war’s outbreak in 2011. In the decades that preceded the crisis, the educational sector in Syria was witnessing improvements concerning school and university enrolments. Nevertheless, the Syrian government was, at the time, taking initiatives and showing interest in fighting illiteracy as well as increasing the number of primary and preparatory schools throughout the country. 

Following the outbreak of the civil war, Syrian children of all ages were left without access to education. According to recent data published, there are more than 2.4 million Syrian children currently out of school.

 

Syrian children are currently facing several challenges that make it extremely difficult to attend their school or continue their education. The conflict has led to people’s displacement from their homes, poverty, and the inability of families to pay for school materials. In addition, the Syrian civil war has dangerously normalized and dramatically increased the issue of child labour. The stories shared by some of the affected children highlight the gravity of their situation. Issa, a 12-year-old boy, expressed his feeling of bitterness when he could not attend school for years after his family was displaced due to the war. Or Salim, a victim of displacement and child labour who was forced to seek refuge in Lebanon, where he currently works daily carrying potato bags. 

Albeit the employment of children under the age of 15 is illegal under Syrian legislation, no prominent governmental initiatives have been taken in the past few years to address this issue. However, UNICEF is taking steps to tackle the problem by adopting and implementing friendly policies designed to assist Syrian children in the enjoyment of their rights. 

A 2012 International Labour Organisation report recommended the Syrian national legislation to reform and impose further regulatory norms in the field of children’s work. The report also highlights how Syrian penalty laws are not severe enough to prevent employers from hiring children. Although the Syrian crisis slowed down the ILO’s work, in 2018, it adopted a ‘multi-sectoral approach’ to prevent child labour. This approach is meant to protect children’s rights to education and livelihood. It is also led and coordinated by several parties, including the Syrian Ministry of Social Affairs and Labour, as well as the United Nations. Perhaps this multi-sided tactic, including a governmental representative, will reduce the number of children who are working rather than attending school. 

Unfortunately, Syria’s educational system faces other challenges as well. One of these is the limited access to electricity. The electrical energy infrastructure in Syria was damaged severely after the crisis, leaving most cities in the country, such as Aleppo and Damascus, without electricity for most hours of the day. Most schools in Syria were affected, and students had to struggle in dark classrooms. However, the European Civil Protection and Humanitarian Aid Operations (ECHO) and UNICEF intervened in some places and saved the situation. For instance, in Aleppo, ECHO and UNICEF supplied 30 schools with solar panels, a successful step that positively changed the situation for students and teachers.

Nonetheless, implementing solar panels in all schools throughout the country is lengthy and costly. Since students of all age groups need electricity at home to prepare for exams, it would also fail to solve the issue in its entirety. The situation is undoubtedly precarious, but the government can take initiatives to assist students to study in more adequate conditions. Both the UN and ECHO could provide public city libraries with solar panels for electricity generation. This would allow students to learn in quiet and well-lit surroundings, thus contributing to their educational success. 

Another major challenge in Syria’s educational sector is the severe lack of fuel which directly affects students’ capabilities to access educational institutions. The Covid-19 pandemic, in addition, forced schools and universities to shut down for months, leading to the dropping out of a vast number of students. 

As mentioned above, UNICEF is taking several steps to improve these circumstances and combat the so-called ‘lost generation’. According to recently published data, UNICEF has not only been active in Syria throughout the past ten years but has also helped over 1.5 million children since 2016 by providing them with study materials and better chances for education. Furthermore, UNESCO has played an active role in Syria by launching several platforms to support Syrian children, psychologically as well as educationally. An example of this can be seen in the creation of “The Second Chance Program” by CapED, which assists the students who failed their final exams in retaking these during the summer, thereby providing them with a second opportunity to move onto the next grade. 

Overall, the situation in Syria is chaotic and complex, and governmental administrations fail to prioritise education. According to a report published by The Middle East Institute in 2022, the limited and short-term nature of the funding, insufficiency and inefficiency of data collection, and the delays in the embracement of new approaches are significant factors hampering Syria’s educational success. Education in Syria is in dire need of funding and rebuilding to improve students’ situations and guarantee their basic human rights. 

Cover image -Photo by Omar Ram on Unsplash

Written by Noor Mousa 

Edited by Olga Ruiz Pilato 

Türkiye’deki Başarısız 2016 Darbesinin Ardından Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Kararı

15 Temmuz 2016’da Türkiye’de, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve devlet kurumlarına yönelik başarısız bir darbe gerçekleşti. Demokratik yönetimin ortadan kalkması, insan haklarına yönelik tehdit ve laiklik, darbenin gerekçeleri arasındaydı. Darbe girişimi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendilerine ‘Yurtta Sulh Şurası’ adını veren küçük bir bölümü tarafından gerçekleştirildi. Türk hükümeti, darbecileri hükümet tarafından terör örgütü olarak kabul edilen Gülen hareketiyle ilişkilendirdi. Bir Türk İslam âlimi, vaiz ve bir zamanların kanaat önderi olan Fethullah Gülen, kendi isteğiyle gittiği sürgün yeri olan Pensilvanya’da yaşamakta ve Gülen hareketine öncülük etmektedir. Gülen, darbe ile bağlantısı olduğu iddialarını reddetmesine rağmen, darbe teşebbüsünün ardından -Gülen hareketiyle iltisaklı olduğu düşünülen kişilere yönelik- toplu tutuklamalar olmuştur.

 

“Yüksel Direnişçileri” olarak bilinen bir grup Devlet Çalışanı, Türk Hükümeti’nden işlerini geri vermesini istiyor.                        from: https://gercekhaberajansi.org/fotograflarla-yuksel-direnisi/

En az 20 bin Türk vatandaşı, Gülen hareketiyle bağlantılı oldukları iddiasıyla gözaltına alındı. Türk yetkililer, Gülen’in ülkesine geri gönderilmesini istedi; ancak ABD Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı, Türk meslektaşları tarafından sunulan kanıtları tutarlı ve inandırıcı bulmadı. Tutuklular arasında eğitim sektöründen 5.000 kişi ve lisansları iptal edilen 21.000 öğretmen yer aldı ve bu kişilerin gelecekteki tekrar öğretmenlik yapmalarını kısıtlamak amacıyla ulusal güvenlik numaraları Türkiye veri tabanına eklendi. Ancak 20.000 vatandaşın Gülen’e bağlılığını gösteren kanıtlar zayıftı. Dahası, darbenin “tiyatro” olduğu teorileri ileri sürüldü. Darbenin ilk haftasından sonra binlerce kamu görevlisi ve asker tasfiye edildi. Bununla birlikte, “iddia edilen darbecilerin listesi o kadar genişti ki, darbeden sonraki saatlerde bunları bir araya getirmek imkânsızdı”. Darbeden haftalar, aylar önce vefat etmiş kişiler bile bu listelerde yer aldı.[1] Soruşturmanın kalitesine ve dürüstlüğüne dair şüpheler arttı. Amerika Birleşik Devletleri, Alman istihbaratı ve İngiliz Hükümeti, Türk Hükümetinin resmi söylemlerine şüpheyle yaklaşmaktadırlar.

 

Yaklaşık 4.000’i öğretmen olmak üzere 135.000’den fazla kamu görevlisi, temmuz ayındaki başarısız darbe girişiminden sonra, Türk Hükümeti’nin baskıya başvurmasıyla görevlerinden alınmış veya açığa alınmıştır. Bu insanların hiçbir gelir kaynağının olmaması ve silahlı terör örgütüne dahil olmakla itham edilmeleri, bu kişilerin hem maddi kayıplara uğramalarına hem de toplum tarafından dışlanmalarına sebebiyet vermiştir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), bu kişilerin yargı denetimi olmaksızın, uygun soruşturma yapılmadan ve ILO Sözleşmeleri ile güvence altına alınan ‘masumiyet karinesi ve haklar ilkesi ‘ne aykırı olarak tutuklanmalarının gerçekleştirildiğini öne sürerek kınadı.[2]

Türk hükümetine göre, Aksiyon-İş ve ona bağlı sendikaların feshi, sözde terör örgütü FETÖ/PDY ile olan bağları nedeniyle oldu; bu sendikalar darbe girişiminden sorumlulardı. Hükümet, Aksiyon-İş ve ona bağlı sendikaların, Soruşturma Komisyonu’na başvuruda bulunmayarak, mevcut olan tüm yerel kanalları ve çareleri kullanmadıklarını iddia ediyor.

Ancak ILO komitesinin tespitlerine göre bu birliklerin feshi için karar verme yetkisinin parlamentoda olması gerekirken; olağanüstü hal ilan etme karar ve yetkisi Bakanlar Kurulu’na verilmiştir. Yürütme organına verilen bu yetki, parlamentonun olağan yasama prosedürleri yerine bakanlar kurulunun yasal güce sahip kararnameler çıkarmasına olanak sağladı. Sonuç olarak, yasal hakları aramak için tüm iç hukuk yolları kapanmıştır.

ILO’ya göre, FETÖ/PDY’ye bağlı sendikalara üye olmak 87 Sayılı Sözleşme’nin 2. maddesine göre tamamen yasaldır. Ayrıca ILO, bu sendikaların OHAL ilanından önce yasal olarak kurulduğunu ve faaliyet gösterdiğini ileri sürmüştür. Bu nedenle, bir terör örgütüyle bağlantılı olduklarına dair kanıt, belirli bir eylem veya hatta bir terör örgütüyle olası bağlantıları olabileceği bilgisi olmaksızın, işçileri yalnızca bir sendikaya üye oldukları için cezalandırmak yasalara aykırıdır. Aksiyon-İş’e göre bu ihraçların tümü, herhangi bir soruşturma yapılmadan ve usulüne uygun olmadan gerçekleşmiştir. Aksiyon-İş ayrıca, tutukluların hiçbirinin ihraç kararına tarafsız bir mercide itiraz etmelerine izin verilmediğini ve bunun Sözleşme’nin 8. maddesini ihlal ettiğini iddia ediyor.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Yürütme Kurulu, 24 Mart 2021 tarihli GB.341/INS/13/5/ sayılı kararıyla, Türkiye’de Kanun Hükmünde Kararnameler kapsamında yapılan işten çıkarmaların ve kurumların kapatılmasının hukuka aykırı olduğuna; 158 ve 87 Sayılı Uluslararası Sözleşmelerin yasadışı olduğu sonucuna varmıştır.

Erdoğan’ın AKP hükümetinden bu hukuksuzluğu düzeltmesi istenmiştir. AKP hükümeti kararın üzerinden 10 ayı aşkın süre geçmesine rağmen üzerine düşeni yapmamış ve taleplere ilgi göstermemiştir. ILO, denetimsiz bırakılırsa kararın Türk Hükümeti tarafından uygulanmama olasılığını göz önünde bulundurarak, kararın uygulanmasını denetlemeli ve AKP hükümeti üzerinde baskı uygulamalıdır.

ILO Yürütme Kurulu tarafından alınan kararın yerine getirilmesi hem Uluslararası Hukuk hem de Türk Hukuku açısından zorunludur. Aşağıdaki dilekçe, adaletsizliği düzeltmek için derinlemesine bir eylem planı sunmaktadır.

Dilekçede, ILO’nun kararını onaylaması ve Yönetim Kurulu kararının uygulanması yönünde hareket etmesi isteniyor.

Lütfen kısa bir vaktinizi ayırıp dilekçeyi okuyun ve kararın uygulanması için dilekçeyi imzalayarak desteğinizi gösterin. Dilekçeyi imzalayarak ILO ve AKP yetkililerinin harekete geçmesine yardımcı olabilirsiniz.

 

Beyza Nur Dağ tarafından şuradan çevrildi: [The decision of the International Labor Organization (ILO) following the failed 2016 coup in Turkey]

 

Kaynaklar;

  1. Michael Rubin, (2017), ‘Did Erdogan stage the coup?’,  AEIdeas
  2. David Lepeska, (2020), The ‘gift from god’ that crushed Turkish democracy, Retrieved from http://ahval.co/en-84353