Melek Çetinkaya: Bir Annenin Adalet Mücadelesi

Melek Çetinkaya, askeri okul öğrencisi Taha Furkan Çetinkaya’nın annesi. Oğlunun masumiyetine inanan anne, hapisteki oğlunun serbest kalması için sosyal medyada sesini duyurmaya çalışıyor. Çetinkaya, adaletin sağlanacağına inanarak üç buçuk yılını evinde çocuklarıyla geçirdi fakat üç buçuk yılın sonunda hükümetin adaletsizliğini protesto etmek için barışçıl gösteriler ve yürüyüşler yapmaya karar verdi.[i] Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre her vatandaşın barışçıl protesto yapma hakkı vardı fakat her ne zaman protestoya başlasa, polisler tarafından karakolda tutuluyor ve sebesiz yere 390 Türk Lirası (₺) para cezası kesiyorlardı. Bir keresinde Terörle Mücadele (TEM)’de 2 gün sebepsizce tutulmuştu.[ii]

 

Melek Çetinkaya, oğlu ve oğlu gibi haksızlığa uğrayan yüzlercesinin sesini duyurmak için düzenlediği kampanyalar ve katıldığı protestolarla tanınıyor. Protestoların temeli Erdoğan rejimi altındaki Türk yargı sisteminin etkisizliğine dayanıyor.

 

Çetinkaya’nın oğlu Taha, Hava Harp Okulu’nda askeri öğrenciydi. Taha ilk yılını bitirdikten sonraki yaz tatilindeydi. 10 Temmuz 2016’da yani darbe girişiminden 5 gün önce, Harbiyeliler yıllık 3 haftalık rutin yaz kampına davet edilmişti. Bu kamplar bir yıl önceden belirlenen ve askeri öğrencilerin yıllık program takviminde yer alan programlardan biriydi.[iii]

 

15 Temmuz sabahı dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal, beklenmedik bir şekilde kampa Harbiyelilere ziyarete gelmiş, konuşma yapmıştı. Her kampa katılacağı bilinen Ünal, kampa geleceği zamanı genelde bildirirdi. Ziyaretin amacı Harbiyelileri yüksek mertebe ziyaretlere alıştırmak, bunun için Harbiyelilerin kamp alanını temizlemesi, yemek pişirmesi ve alan bakımı yapması gibi aktiviteler yapılması gerekliydi. Ziyaretçiler ancak bunlar yapıldıktan sonra öğrencilerle tanışırdı.[iv]

 

Harbiyeliler Osmangazi Köprüsüne varmadan polis noktalarından geçmişler fakat hiçbir polis onlara nereye gittiklerini sormamıştı. Gişeye geldiklerinde ise komutanlarında para olmadığı için kendi aralarında köprü geçiş ücretini toplamışlardı. Otobüsleriyle köprüyü geçtikten sonra Sultanbeyli’de yetkililer tarafından durdurulan Harbiyeliler, yetkililerden darbe girişimi haberini duyunca şok geçirdiler. Etraftaki topluluk onlara su ve sigara ikram ettiler ve hep birlikte İstiklal Marşı’nı okudular.[v] Gece saat 2’de iki polis geldi ve topluluğa ‘’ Biz bu çocukları aldık, dağılabilirsiniz.’’ dediler. Harbiyeliler de darbeci olmadıklarını yineleyip, polislerin emirlerine uydular. İlerleyen saatlerde sabaha karşı polisler Harbiyelileri göz altına aldı, karakola veya Hava Harp Okulu’na götürmek yerine sabah 8’e kadar köprüde bekletti.[vi]

Sabah saatlerinde ellerinde silahlar, bıçaklar, şişler ve sopalar taşıyan insanlar köprüye gelmeye ve askeri öğrencilere saldırmaya başladı. Önce otobüsün camlarını kırdılar ve otobüse binerek öğrencileri tekmelemeye başladılar. Silahlı kişilerden biri benzin deposuna ateş etti ve “öldürün onları” diye bağırdı.  Harbiyeliler, yaşanan korku ve dehşet karşısında zarar görmemek için silahlarını kollarının altına sakladılar. Geceyi can kayıpsız atlatan Harbiyeliler, aynı gün Sultanbeyli karakoluna sevk edildi ve dört gün boyunca karakolda tutuldular.[vii]

Tutuldukları yerdeki şartlar oldukça kötüydü. Harbiyelilerin beş yılı aşkın bir süre keyfi olarak gözaltında tutulması, öğrencilerin dört gün boyunca polisler tarafından işkence görmesi, yiyecek ve sudan mahrum bırakılmaları ve koğuşlarının önünde köpeklerin bulunması insan hakları ihlalinin ağır bir işaretiydi. Harbiyeliler tuvalete gitmek istediklerinde, sırtları, omuzları ve başları duvarlara vurularak götürüldüler. Cezaevi yetkilileri 40 kişilik nezarethaneleri 120 Harbiyeli ile doldurdular.[viii]

 

Harbiyelilerin iddianamelerinde Türk Anayasasını devirmek suçundan üç müebbet hapis cezası isteniyordu. Yetkililer, tutuklu Harbiyelileri ‘Sultanbeyli Davası’, ‘TRT/Digiturk Davası’, ‘Orhanlı Davası’, ‘Boğaziçi Köprüsü Davası’ ve ‘Fatih Sultan Mehmet (FSM) Köprüsü Davası’ olmak üzere beş davaya ayırmıştır.Yargıtay, 37 Harbiyelinin yargılandığı ‘TRT/Digiturk davası’nı bozarak davayı yeniden açmıştır. Ancak, Harbiyeli öğrenciler Temyiz Davası sonrasında müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. Yargı süreci, Türkiye’de alt derece mahkemelerinin yüksek mahkemelerin kararlarına uymadığını, bunun yerine hükümetin emirlerine göre hareket ettiğini kanıtlamıştır. Melek Çetinkaya’nın çocuklarının yargılandığı ‘Sultanbeyli davası’ şu anda Yargıtay’da inceleniyor ve muhtemelen önümüzdeki aylarda bozulacak. Yine de, ‘TRT/Digiturk davasında’ olduğu gibi, mahkemelerin bu karara uymayacağına ve çocukların tutukluluğunun devam edeceğine inanıyor. Yanılmayı umuyor ve tüm çocukların serbest bırakılmasını diliyor, ancak mevcut hükümetin uygulamaları bunun pek mümkün olmadığını kanıtladı.[ix]

Melek Çetinkaya, oğlu adına Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutuklama Çalışma Grubu’na başvurarak dosyanın incelenmesini ve karara bağlanmasını talep etmiştir. Dosya  incelenerek ve karara bağlanarak Taha Çetinkaya’nın derhal serbest bırakılması kararı almıştır. Buna rağmen, Türk hukuk sistemi şu anda ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni ne de Birleşmiş Milletler’in herhangi bir organını tanımamaktadır. Bu nedenle, söz konusu karar mevcut dava açısından geçersiz sayılmaktadır.

Yaklaşık 341 Harbiyeli öğrenci tutuklandı. Bunlardan üçü kadın ve üçü vefat etmiştir.[x]

Murat Tekin ve Ragıp Enes Katran, 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sırasında Boğaziçi Köprüsü’nde linç edilerek vahşice katledildi. Morgda 12 gün sonra bulundular ve tanınmaz haldeydiler. Aileleri çocuklarını tırnaklarından tanıdı. Ailelere cenaze aracı ya da tabut verilmedi ve namaz kılmalarına izin verilmedi. Ayrıca hiçbir cenaze töreni düzenlenmedi ve çocukları sessizce gömmeleri söylendi ve ailelere bu öğrencilerin cesetleri için mezar yeri verilmedi. Yine de akrabaları önceden bir aile mezarlığı satın almış ve cenazeler oraya gömülebildi. Üçüncü Harbiyeli Yusuf Kurt daha sonra vefat etti. Dokuz ay boyunca hapsedilmişti ve aşırı stres ve baskı seviyeleri kanser gelişimini şiddetlendirmişti. Yusuf, çektiği acıların yüküyle bir yıl önce hayata veda etti.[xi]

Yukarıda belirtildiği gibi, üç kız öğrenci de aynı nedenlerle parmaklıklar ardında tutulmaktadır. Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunuyorlar. İsimleri Nimet Ecem Gönüllü, Nagihan Yavuz ve Sena Öğütalan. Bu kızlar tutuklandıklarında 20 yaşındaydılar. Nagihan 1st Mart 2022 tarihinde babasını kaybetti, ancak babasının cenazesine katılamadı. Nimet Ecem ise bir şehit kızı. Babası Türk Hava Kuvvetleri’nde (THK) üsteğmen olarak görev yaparken, o üç yaşındayken şehit olmuş. Şehit kızı olmasına rağmen, terör örgütü üyesi olmak gibi asılsız bir iddiayla müebbet hapis cezası aldı. Diğer kadın tutuklunun babası Türk Havva Kuvvetleri’nden emekli bir subay. Buna rağmen ‘vatan haini’ ve ‘terörist’ olduğu gerekçesiyle müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Melek Çetinkaya Avrupa’da bir tezin konusu oldu. Türkoloji ve Antropoloji mezunu Helena Vodopija, Lüksemburg Üniversitesi Avrupa İnsan Hakları ve Demokratikleşme Yüksek Lisans Programı kapsamında, 15 Temmuz ve sonrasında müebbet hapis cezasına çarptırılan askeri öğrenciler ve ailelerinin “anıları üzerine” hazırladığı yüksek lisans tezi için Çetinkaya ile bir araya geldi.[xii]

Melek Çetinkaya Türkiye’de mütevazı bir hayat yaşayan üç çocuk annesiydi. 15 Temmuz akşamı sonrası adalet arayan bir anne oldu. Keyfi olarak gözaltına alınan tüm Harbiyelilerin serbest bırakılmasını sağlayana kadar haklı mücadelesine devam edecek.

 

https://www.tr724.com/melek-cetinkayanin-ogluna-hucre-cezasi/

Berkan Doğan Ünes tarafından yazıldı.

Düzenleyen: Olga Ruiz Plato

Çeviren: İlhan Dağ

Orijinal Yazı İçin: https://brokenchalk.org/melek-cetinkaya-a-mothers-struggle-for-justice/

 

Kaynaklar:

[i] https://politurco.com/arrest-of-ms-melek-cetinkaya-is-an-intervention-to-democracy.html [Erişim tarihi: 03/04/2022]

[ii] https://politurco.com/melek-cetinkaya-turkish-state-under-erdogan-regime-took-me-out-on-the-street.html [Erişim tarihi: 03/04/2022]

[iii] Ibid.

[iv] Ibid.

[v] https://www.duvarenglish.com/human-rights/2020/01/25/my-son-is-not-a-coup-plotter-a-mothers-struggle-to-prove-her-cadet-sons-innocence [Erişim tarihi: 03/04/2022]

[vi] https://www.youtube.com/watch?v=ND5snMwA2JQ [Erişim tarihi: 03/04/2022]

[vii] Ibid.

[viii] https://politurco.com/melek-cetinkaya-turkish-state-under-erdogan-regime-took-me-out-on-the-street.html [Erişim tarihi: 03/04/2022]

[ix] https://www.youtube.com/watch?v=7HB6cRgf15w [Erişim tarihi: 03/04/2022]

[x] https://politurco.com/melek-cetinkaya-turkish-state-under-erdogan-regime-took-me-out-on-the-street.html [Erişim tarihi: 03/04/2022]

[xi] https://www.youtube.com/watch?v=tofQTvdJlqk&t=290s [Erişim tarihi: 03/04/2022]

[xii] https://ahvalnews.com/tr/melek-cetinkaya/melek-cetinkaya-avrupada-tez-konusu-oldu [Erişim tarihi: 03/04/2022]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

*Crop image from: https://www.tr724.com/melek-cetinkayanin-ogluna-hucre-cezasi/

Zorla veya İstem Dışı Kaybetmeler Çalışma Grubu Raporu

Zorla veya İstem Dışı Kaybetmeler Çalışma Grubu Raporu (WGEID), 16 Mayıs 2020 – 21 Mayıs 2021 tarihleri arasında incelenen zorla ve istem dışı kayıplar hakkında bir rapor yayınladı. Raporun kapsadığı bu dönemde boyunca, Çalışma Grubu 30 ülkeden 651 yeni zorla kaybolma olayı bildirdi.

kaynak https://www.alhaq.org

Çalışma Grubu birincil görevi kayıp olduğu bildirilen kişilerin akıbetini veya nerede olduğunu belirlemede ailelere yardımcı olmak olan, evrensel bir yetkiyle kurulmuş ilk Birleşmiş Milletler insan hakları tematik mekanizmasıdır.

Türkiye’de, Çalışma Grubu raporlama döneminin başında 86 adet sürüncemede kalmış vaka bildirmiştir. Bu dönem boyunca hükümet tarafından sadece 2 vaka açıklığa kavuşturulmuştur.

Çalışma Grubu ayrıca, çoğunlukla sözde terörle mücadele operasyonlarının bir parçası olarak, kendi vatandaşlarını veya üçüncü ülke vatandaşlarını yakalamak amacıyla, diğer devletlerin katılımı, desteği veya rızasıyla zorla kayıplara yol açan başka ülkelerden kaçırma vakalarını da belgelemiştir.

kaynak https://pro-justice.org

Zorla kaybolmalar da dahil olmak üzere ağır insan hakları ihlallerine ilişkin ciddi ithamlar, Kosova’dan Türkiye’ye yapıldığı iddia edilen uluslararası adam kaçırma vakalarından hemen önce, bu vakalar olurken ya da kaçırmadan hemen sonra Çalışma Grubuna bildirilmiştir. Rapor, terörle mücadele ve ulusal güvenliğin korunması bahanesiyle ülke dışından kaçırılmaların ve zorla geri göndermelerin sürekli meşrulaştırılması konusundaki endişeleri dile getiriyor. Bu nedenle Çalışma Grubu, Türkiye Hükümetini, Tüm Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Bildirge’nin 2. maddesinde belirtildiği gibi, zorla kaybetmeleri önlemeye ve sona erdirmeye çağırıyor. Çalışma Grubu savaş tehdidi altında olmak, savaşta olmak, iç siyasi istikrarsızlık veya başka herhangi bir acil durumun hiçbir koşulda zorla kayıpları haklı göstermek için başvurulabilecek bir yol olmadığını hatırlatmaktadır.

Öte yandan, rapor, zorla kaybetmelerin faillerinin eylemlerinin cezasız kalmasının ve ulusötesi transferlere başvurma eğiliminde bulunmaları konusundaki endişeleri de vurguluyor. Çalışma Grubu, bu zorla transferlerin, transfere konu olan kişinin akıbeti veya nerede olduğu hakkındaki bilgilerin bildirilmemesi veya gizlenmesi durumunda zorla kaybetme suçunun tüm unsurlarını oluştuğunu hatırlatmaktadır. Ayrıca, bu transferler, bireyler özgürlüklerinden mahrum bırakıldığı bu dönem süresince, adaletin yerine getirilmesine engel olmakta ve bireylerin etkili bir hukuk yoluna başvurma ve adil yargılanma haklarını ihlal etmektedir.

Morgane Bizien

Hasan Cevir trafından Report of The Working Group on Enforced or Involuntary Disappearances‘dan tercüme edilmiştir

Kapak resmi: /stockholmcf.org