Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Arnavutluk’u Ziyaret Etti: Kardeşlik Mi Stratejik Araç Mı?

17 Ocak 2022’de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2019 depreminden etkilenen aileleri barındırmak için Türk hükümetinin fonlarıyla Lac’ta inşa edilen apartman kompleksi başta olmak üzere altyapı çalışmalarının açılışını içeren bir gündem iddiasıyla Arnavutluk’u ziyaret etti. Arnavutluk’u vuran deprem, 51 kişinin ölümüne, 1000’den fazla kişinin yaralanmasına ve 17.000 kişinin yerinden edilmesine neden olmuştu. Türkiye tarafından finanse edilen çalışmalar arasında 2 okul ve “şükran ifadesi olarak” “Recep Tayyip Erdoğan” adı verilen bir meydanın restorasyonu yer aldı. Türkiye Cumhurbaşkanı’na “Fahri Vatandaş” unvanı verildi.

Ayrıca, Türkiye Cumhurbaşkanı, Arnavutluk’ta Osmanlı Dönemi’nin değerli ve eşsiz bir anıtı olan ve TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı) tarafından restore edilen Tiran’ın merkezindeki Ethem Bey Camii’nin açılışını yaptı.

Plan, yedi işbirliği anlaşması imzalanarak nihai hale getirilen ikili ilişkilerin güçlendirilmesini içeriyordu. Görüşmede, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Edi Rama, başta ekonomi, kültür, yasal süreç vb. alanlarda olmak üzere iki ülke arasındaki yakın işbirliğine övgüde bulundu. Arnavutluk’ta Dış Ticaret konulu son rapora göre Türkiye, İtalya’dan sonra ikinci sırada yer almıştı. Bu durum Türkiye’yi önemli bir stratejik ortak haline getiriyor.

Toplantının ‘ülkeler arası kardeşlik’ açısından ele alındığını belirtmekte fayda var. Erdogan “Vurgulamak istediğim ilke, kardeşliğin göstergesi çağrıldığında değil, kardeş ihtiyaç duyduğunda gelinmesi inancıdır. Bu nedenle yanınızda olmaya devam edeceğiz” dedi.

 

AMA BU KARDEŞLİK KOŞULSUZ MU GELİYOR?

Görüşmenin devamını ve bizzat Cumhurbaşkanı’nın sözlerine bakacak olursak: “FETÖ’nün hala Arnavutluk’ta faaliyet gösterebilmesi milletimize derinden zarar vermektedir. Önümüzdeki dönemde en samimi beklentimiz, Arnavutluk’taki FETÖ yapılanmalarına karşı daha somut, ısrarlı ve hızlı adımlar atılmasıdır” dedi.

“FETÖ”, Erdoğan ve hükümetinin, terör örgütü olmakla ve 270’den fazla kişinin ölümüne neden olan başarısız 2016 darbesini planlamakla suçladığı, sürgündeki Türk vaiz Fethullah Gülen ve yandaşlarına atfettiği sözde örgüttür.

Erdoğan, “FETÖ’nün hala dost ve kardeş Arnavutluk’ta faaliyet alanları bulması, çocuklarını şehit eden milletimizi yaralamıştır” dedi.

 

1992 yılında Arnavutluk’ta “Mehmet Akif” erkek okulunun açılmasıyla yatırımlarına başlayan Gülen, günümüzde Arnavutluk’ta Türk okul ve kolejleri olarak bilinen geleneksel okulları kontrol etmekte ve farklı kuruluşlarda faaliyet göstermektedir.

taken from: https://www.facebook.com/MACGraduates

Gülen yapılanmasının Balkanlar’da önemli bir etkisi var. Mevcut Türk rejimine ait Anadolu Haber Ajansı’nın yayınladığı verilere göre, hareket Bosna Hersek’te 15, Arnavutluk’ta 12, Makedonya’da 7, Kosova’da 5 ve Sırbistan’da 1 olmak üzere yaklaşık 40 okulda faaliyet gösteriyor.

Mevcut Türk hükümetinin bu konuda Balkan ülkeleri üzerindeki baskısı 2016 yılında başladı. Rejim, Türklere ait okulların Türkiye bayrağı ve diğer sembolleri kullanmasını durdurdu. O zamandan beri Arnavutluk, Gülen hareketi aleyhine Türk makamlarıyla hareket etmeyi resmen reddetti.

Ayrıca Arnavutluk 2016’dan beri Gülen’e bağlı eğitim kurumlarının mevcut Türk rejimine ait Maarif Vakfı tarafından devralınmasına izin vermiyor, ancak bununla beraber Arnavutluk Hükümeti, Maarif Vakfı’na kendi okullarını açması için izin veriyor.

 

About the condition set on January 17, the head of the Albanian government said that Albania owes nothing to Erdogan or Turkey, just as neither Turkey nor Erdogan owe Albania anything. “There are no debts between friends and brothers,” Rama said, thus responding again to Erdogan’s request against the Gülen Movement with refusal. 

 

Arnavut hükümetinin başkanı, 17 Ocak’ta belirlenen şartla ilgili olarak, Arnavutluk’un Erdoğan’a veya Türkiye’ye hiçbir borcu olmadığını, tıpkı ne Türkiye’nin ne de Erdoğan’ın Arnavutluk’a hiçbir borcu olmadığını söyledi. Rama, Erdoğan’ın Gülen Hareketi’ne yönelik talebine yine ret cevabı vererek, “Dostlar ve kardeşler arasında borç yoktur” dedi.

Bu toplantı yerli ve yabancı basında geniş yankı buldu. Yerel basın, konferansın, Arnavut topraklarında ve Balkanlar’ın ötesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun işgaline karşı Arnavut direnişinin sembolü olan ulusal kahraman Gjergj Kastrioti’nin (İskender Bey) 554. yıldönümüne denk geldiği yorumunu yaptı. Başbakan Edi Rama, sosyal ağlarda yayınlanan uzun bir yazıyla, kendisine göre iki olay arasında hiçbir bağlantı olmadığını gösteren bazı noktaları sıralayarak tepki gösterdi.

Arnavutluk’taki kanaat önderleri ve siyaset analistleri bu toplantıyı bir kardeşlik değil, bir “etki altına alma girişimi” olarak gördüler. Onlara göre, ifade edilen ve Erdoğan tarafından istenen ‘kardeşlik’, Arnavutluk’u benimsemiş olduğu Batı yönelimli değerlerden uzaklaştırıyor. Daha önce Yunan medyasında da Penta Postagma’da, bu ziyaretin Erdoğan’ın Büyük İmparatorluğun(Osmanlı) bir eyaleti olarak gördüğü Büyük Arnavutluk’u birleştirme ve etki altına alma çabası olarak yorumlandı.

Sonuç olarak, Türkiye’nin genel olarak Arnavutluk ve Balkanlar’a müdahalesinin daha büyük stratejisinin bir parçası olduğunu söyleyebiliriz: Mevcut rejim, Balkanlar’da ekonomik ve insani yardım görünümüyle dürüst bir ortak olarak imajını iyileştirmeyi ve dikkatleri AB’den çekmeyi amaçlamaktadır. . Orta-uzun vadeli bir hedef olarak Türk Hükümeti, AB ile sürekli tartışmalar yoluyla Avrupa’daki etkisini artırmayı, elini ve varlığını güçlendirmeyi hedeflemektedir.

 

Şuradan çevrildi: [President of Turkey, Recep Tayyip Erdogan, visits Albania: Brotherhood or Strategic Instrument?] Tarafından: Xhina Cekani

 

Kaynaklar;

Turkish leader Erdogan visits Albania to boost ties – ABC News (go.com)

Turkey’s Erdogan in Albania to boost bilateral ties | The Independent

Erdogan Opens Apartment Complex in Albania for Quake Victims | Balkan Insight

What Did Erdoğan Do In Albania? — Greek City Times

Turkish President Recep Erdogan visits Albania | Foreign Brief

Vizita e Erdogan, Nesho: Rama sillet si vasal, Shq – Syri | Lajmi i fundit

Vizita e Erdogan në Shqipëri, si u komentua në mediat greke – Opinion.al

Turkish President Recep Erdogan visits Albania | Foreign Brief

Rama i përgjigjet ultimatumit të Erdoganit për sulm ndaj Lëvizjes Gulen – Gazeta Express

Presidenti i Turqisë, Recep Tayyip Erdogan, viziton Shqipërinë Vëllazëri apo instrument strategjik?

Më 17 janar 2022, Presidenti i Turqisë, Recep Tayyip Erdogan vizitoi Shqipërinë me një axhendë që përfshinte përurimin e punimeve infrastrukturore, konkretisht kompleksin e banesave të ndërtuara në Laç me fondet e qeverisë turke, për strehimin e familjeve të prekura nga tërmeti i vitit 2019, që goditi Shqipërinë, duke rezultuar në 51 të vdekur, mbi 1000 të plagosur dhe 17.000 të tjerë të zhvendosur. Punimet e financuara nga Turqia përfshinin restaurimin e 2 shkollave dhe një shesh që në shenjë mirënjohjeje u emërua “Recep Tayyip Erdogan”.

Titulli “Qytetar Nderi” iu dha presidentit të Turqisë.

 

Gjithashtu, Presidenti turk përuroi Xhaminë e Ethem Beut në qendër të Tiranës, e cila është një monument i vlefshëm dhe unik i periudhës osmane në Shqipëri, i cili u restaurua nga TIKA (Agjencia Turke e Bashkëpunimit dhe Koordinimit).

 

Axhenda përfshinte forcimin e lidhjeve dypalëshe, i cili u finalizua me nënshkrimin e shtatë marrëveshjeve të bashkëpunimit. Gjatë takimit, presidenti turk Erdogan dhe kryeministri Edi Rama vlerësuan bashkëpunimin e ngushtë mes dy vendeve, veçanërisht në fushën e ekonomisë, kulturës, zbatimit të ligjit etj. Sipas raportit të fundit për Tregtinë e Jashtme në Shqipëri, Turqia renditet e dyta pas Italisë përsa i përket të vlerës së shkëmbimeve, duke e bërë kështu Turqinë një partner të rëndësishëm strategjik.

Vlen të theksohet se takimi u diskutua në aspektin e “vëllazërisë mes vendeve”. “Ajo që dua të theksoj është parim-besimi se shenja e vëllazërisë nuk duhet të vijë kur thirret, por të vijë kur vëllai është në nevojë. Prandaj ne do të vazhdojmë t’ju qëndrojmë pranë”, ka thënë presidenti Erdogan.

 

Por a vjen kjo vëllazëri pa kushte?

 

Nëse shohim vazhdimin e takimit dhe fjalët e vetë Presidentit: “Dëmton thellësisht kombin tonë që FETO mund të veprojë ende në… Shqipëri. Në periudhën e ardhshme, pritshmëria jonë më e sinqertë është që të bëhen hapa më konkretë, këmbëngulës dhe të shpejtë. marrë kundër strukturave të FETO-s në Shqipëri”. Mund të themi se vëllazëria vjen me kërkesë, nëse jo me kusht.

 

“FETO” është e ashtuquajtura organizata e mbështetësve të predikuesit turk në mërgim Fethullah Gylen që Erdogan dhe qeveria e tij e akuzuan si organizatë terroriste, si dhe për orkestrimin e puçit të dështuar të vitit 2016 që vrau mbi 270 njerëz. “Lëndon kombin tonë që la dëshmorë fëmijët e tij që FETO mund të gjejë ende fusha aktiviteti në Shqipërinë mike dhe motër”, tha Erdogan.

Fillimet e investimeve të Gylenit nisën në Shqipëri në vitin 1992 me hapjen e kolegjit Mehmet Akif për djem dhe tani ai kontrollon shkollat tradicionale islame në Shqipëri, të njohura si medrese dhe kolegje turke, si dhe operon në organizata të tjera të ndryshme.

 

taken from: https://www.facebook.com/MACGraduates

Organizata ka një ndikim të rëndësishëm në Ballkan. Sipas të dhënave të publikuara nga agjencia turke e lajmeve Anadolu, ajo operon në rreth 40 shkolla, duke përfshirë 15 shkolla në Bosnje dhe Hercegovinë, 12 në Shqipëri, 7 në Maqedoni, 5 në Kosovë dhe një në Serbi.

 

Presioni i qeverisë turke ndaj vendeve të Ballkanit në këtë drejtim filloi në vitin 2016. Qeveria shqiptare ndaloi shkollat në pronësi turke të përdorin flamurin e Turqisë dhe simbole të tjera. Që atëherë, Shqipëria ka refuzuar zyrtarisht të veprojë me autoritetet turke për duart e shumicës së anëtarëve të lëvizjes Gylen.

 

Për më tepër, që nga viti 2016, Shqipëria nuk ka lejuar marrjen e institucioneve arsimore të lidhura me Gylen nga fondacioni shtetëror turk Maarif, por qeveria shqiptare i dha leje Fondacionit Maarif për të hapur shkollat e tyre.

 

Për kushtin e vendosur më 17 janar, kreu i qeverisë shqiptare tha se Shqipëria nuk i detyrohet asgjë Erdoganit apo Turqisë, ashtu siç as Turqia dhe as Erdogan nuk i kanë borxh Shqipërisë. “Nuk ka borxhe mes miqsh dhe vëllezërish”, tha Rama, duke iu përgjigjur sërish me refuzim kërkesës së Erdogan kundër Lëvizjes Gylen.

 

Ky takim u diskutua gjerësisht në mediat vendase dhe të huaja. Shtypi vendas komentoi se konferenca përkoi me 554-vjetorin e heroit kombëtar, Gjergj Kastrioti (Skënderbeu), simboli i rezistencës shqiptare ndaj pushtimit të Perandorisë Osmane në trevat shqiptare dhe më gjerë në të gjithë Ballkanin. Përmes një shkrimi të gjatë të postuar në rrjetet sociale, kryeministri Edi Rama ka reaguar duke renditur disa pika që sipas tij tregojnë se nuk ka asnjë lidhje mes dy ngjarjeve.

 

Opinionistët dhe analistët e politikës në Shqipëri e panë këtë takim jo si një vëllazëri, por si një “vasal”. Sipas tyre, vëllazëria e tij e shprehur e bën Shqipërinë më pak të orientuar drejt Perëndimit, vlera të cilat Shqipëria i ka përqafuar. Kjo u komentua edhe në mediat greke, ku më herët Penta Postagma kishte parë qëllimin e vizitës për të lejuar Erdoganin të bashkonte Shqipërinë e Madhe, të cilën, sipas shkrimit, e shihte si një provincë të Perandorisë së Madhe.

 

Si përfundim, mund të themi se përfshirja e Turqisë në Shqipëri dhe në Ballkan, në përgjithësi, është pjesë e strategjisë së saj më të gjerë: ajo kërkon të përmirësojë imazhin e saj si një partner i ndershëm përmes ndihmës ekonomike dhe humanitare në Ballkan dhe të heqë vëmendjen nga BE. Si një objektiv afatmesëm, Turqia synon të rrisë ndikimin e saj në Evropë, duke forcuar dorën dhe praninë e saj përmes debateve të vazhdueshme me BE-në.

 

By Xhina Cekani,  President of Turkey, Recep Tayyip Erdogan, visits Albania: Brotherhood or Strategic Instrument?

 

 

Turkish leader Erdogan visits Albania to boost ties – ABC News (go.com)

Turkey’s Erdogan in Albania to boost bilateral ties | The Independent

Erdogan Opens Apartment Complex in Albania for Quake Victims | Balkan Insight

What Did Erdoğan Do In Albania? — Greek City Times

Turkish President Recep Erdogan visits Albania | Foreign Brief

Vizita e Erdogan, Nesho: Rama sillet si vasal, Shq – Syri | Lajmi i fundit

Vizita e Erdogan në Shqipëri, si u komentua në mediat greke – Opinion.al

Turkish President Recep Erdogan visits Albania | Foreign Brief

Rama i përgjigjet ultimatumit të Erdoganit për sulm ndaj Lëvizjes Gulen – Gazeta Express

Introduzione a “La situazione dei bambini nel mondo 2021”

1. Il momento di agire

A seguito della pandemia di Covid-19, il mondo ha assistito a un aumento significativo dei problemi di salute mentale nei bambini e nelle loro famiglie. La pandemia ha evidenziato come gli eventi in tutto il mondo possano influenzare il mondo dentro le nostre teste. Tuttavia, ha anche offerto l’opportunità di ricostruire migliorandoci. Secondo il documento, alla comunità internazionale è stata offerta un’opportunità storica per impegnarsi, comunicare e agire per promuovere, proteggere e prendersi cura della salute mentale di una generazione.

 

2. La sfida ignorata

I problemi di salute mentale sono ancora considerati da molti leader governativi internazionali come sfide minori. Alla luce di ciò, i governi hanno sistematicamente sottofinanziato la salute mentale e non sono stati disposti ad investire di più nella questione. Tuttavia, gli studi dimostrano che le economie nazionali beneficiano di una buona salute mentale della loro popolazione. Per perseguire prosperità e pari opportunità, è importante riconoscere la connessione tra salute mentale e fisica e il benessere delle persone, e l’importanza della salute mentale nel plasmare la vita. Quest’ultimo punto è stato riconosciuto negli Obiettivi di Sviluppo Sostenibile (OSS). L’approccio negligente nei confronti di questo problema è molto costoso per le economie della comunità internazionale. Infatti, il mondo paga circa 387,2 miliardi di dollari all’anno, secondo i calcoli di questo documento fatti da David McDaid e Sara Evans-Lacko del Dipartimento di politica sanitaria della London School of Economies and Political Science. In altre parole, le economie nazionali perdono l’enorme quantità di 387,2 miliardi di dollari in potenziale umano che non contribuisce.

3. Intervista alle persone interessate

È importante ascoltare le esperienze, preoccupazioni e idee di bambini e adolescenti riguardo la salute mentale. L’UNICEF ha collaborato con i ricercatori del Global Early Adolescent Study presso la Johns Hopkins Bloomberg School of Public Health (JHU) per ospitare discussioni di gruppo focalizzate sulla salute mentale e il benessere. Il progetto è sostenuto dal Wellcome Trust. Da febbraio a giugno 2021, i partner locali hanno facilitato le discussioni di gruppo fra adolescenti dai 10 ai 14 anni e dai 15 ai 19 anni in Belgio, Cile, Cina, Repubblica Democratica del Congo, Egitto, Indonesia, Giamaica, Giordania, Kenya, Malawi, Svezia, Svizzera e Stati Uniti. Le discussioni si sono basate su una guida sviluppata da UNICEF, JHU e partner locali. I dati qualitativi raccolti durante le discussioni sono stati codificati utilizzando un approccio di analisi tematico induttivo e perfezionati durante il processo di analisi dei dati.

 

4. Richieste di aiuto inascoltate

In tutto il mondo, sondaggi evidenziano che quattro persone su cinque credono che nessuno dovrebbe affrontare le sfide della salute mentale da solo. In aggiunta, l’83% dei giovani (tra i 15 ei 24 anni) ha convenuto che la soluzione migliore è condividere le proprie esperienze e cercare sostegno. Secondo un sondaggio condotto dall’UNICEF e dalla Gallup in 21 paesi nella prima metà del 2021, una media di un giovane su cinque (19%) ha ammesso di sentirsi spesso depresso o di avere scarso interesse a impegnarsi in attività.

 

5. Il momento per la leadership

Al centro dell’incapacità delle nostre società di rispondere ai bisogni di salute mentale di bambini, adolescenti e operatori sanitari c’è l’assenza di leadership e impegno. Abbiamo bisogno dell’impegno, soprattutto finanziario, dei leader globali e nazionali e di un’ampia gamma di soggetti interessati (stakeholders) che rifletta l’importante ruolo dei determinanti sociali e di altro tipo nell’aiutare a plasmare positivamente la salute mentale.

Tradotto da Francisca Orrego Galarce da The State of the World’s Children: The Introduction

La décision de l’Organisation Internationale du Travail (OIT) suite à l’échec du coup d’etat en Turquie en 2016

Le 15 juillet 2016, un coup d’État prend place en Turquie contre le président Tayyip Erdogan, et les institutions publiques, sans succès. La désintégration du régime democratique, les droits de l’homme en péril et le sécularisme viennent justifier cette tentative de coup d’État.  C’est une section spécifique des Forces Armées turques qui conduit ce coup prénommé le ‘Conseil de la Paix Domestique’. Le gouvernement Turque assimile les comploteurs au mouvement Gülen et le qualifie de mouvement terroriste. Celui-ci est dirigé par Fethullah Gulen- un académique Turque musulman, prêtre et leader d’opinion ponctuel (dirigeant de facto du mouvement Gullen), qui réside présentement en Pennsylvanie aprés s’être imposé un exil volontaire. Gülen a nié tout lien au coup-détât. Cependant, des arrestations de masse ont suivi la tentative de coup-détat.

 

A group of Government Workers known as “Yuksel Direniscileri” asking to the Turkish Government to get their work back. from: https://gercekhaberajansi.org/fotograflarla-yuksel-direnisi/

Au moins 200,000 civils Turques ont été arrêtés en raison de liens potentiels au mouvement Gülen. Les autorités turques ont demandé le rapatriement de Gülen. Toutefois, le département de la justice et l’Etat ont décrétés les preuves présentées par leurs compatriotes turques comme incohérentes et non crédibles. Parmi ces détenus, 5,000 membres du corps éducatif et 21,000 enseignants ont vu leurs licences révoqués et leurs numéros de sécurité sociale ajoutés à la base de données Turque afin de minimiser la possibilité d’emplois futurs. Néanmoins, les preuves afin de suggérer la loyauté de 200,000 individus vis-à-vis de Gullen manquait. De plus, de nombreuses théories semblent indiquer que le coupd d’état était monté. Des milliers de fonctionnaires et soldats furent éliminés la semaine suivant la tentative de coup d’État. Toutefois ‘’la liste des instigateurs présumés du coup-détat était d’un tel volume qu’il était impossible de la rassembler dans les heures suivants le coup’’[1]. Des individus ayant décédés dans les semaines et mois précédant le coup apparaissent sur cette liste. Par extension, la suspicion sur la qualité et l’honnêteté de l’enquête était grandissante. Les états-unis, les services de renseignement allemands et le gouvernement Anglais ont tous fait part de leurs préoccupations vis-à-vis du récit officiel Turque.

D’après le gouvernement Turque, plus de 135,000 fonctionnaires publiques, dont environ 40,000 enseignants, ont été licenciés ou suspendus depuis que le gouvernement a eu recours à la répression suivant l’échec du coup d’État de Juillet. Aucune source de revenu et des allégations de lien avec une organisation terroriste présumée implique non seulement des pertes financières, mais fait aussi courir un risque d’ostracisation de la société Turque pour ces individus. L’Organisation Internationale du Travail (OIT) dénonce l’emprisonnement de ces individus et maintient que ces arrestations ont été actées sans supervision adaptée des corps juridique, sans investigations appropriées, et sans ‘principe de présomption d’innocence et de droits’[1] accordée par les conventions OIT. [2]

Le gouvernement Turque a déclaré que la dissolution de la Confédération Syndicale des Travailleurs d’Action (Aksiyon-Is) associé était due à leur connection au mouvement Gülen, que le gouvernement Turque appelle l’Organisation Terroriste Fethullahiste tenu responsable pour la tentative de coup d’État. Le gouvernement maintient qu’aucune demande fut remplie auprès de la Commission d’Enquête d’Aksiyon-Is et ses syndicats associés. Ainsi, ils ont omis d’utiliser les procédures nationales à disposition.

Cependant, le comité de l’OIT a constaté que le pouvoir de déclarer un état d’urgence pour la dissolution de ces unions fut octroyé par le conseil ministériel alors que le pouvoir de décision revenait au Parlement. Cette autorisation a permis au corps exécutif d’émettre des décrets avec la force de loi, au lieu des procédures parlementaires législatives ordinaires. Par conséquent, toutes les issues domestiques permettant de poursuivre des réparations légales sont dorénavant écoulées.

L’OIT a déclaré que les membres de syndicats liés à Gülen sont complètement dans la légalité d’après l’article 2 de la convention No.87.OIT qui maintient que ces syndicats ont été constitués et actionnés légalement jusqu’à ce que l’état d’urgence soit déclaré. C’est pourquoi punir les travailleurs étant simplement membre d’un syndicat, et ceci sans preuve d’implication, d’action ou bien de connaissance qu’ils auraient pu être affiliés à une organisation présumée terroriste est illégitime. Aksiyon-Is maintient que ces licenciements ont pris place au préalable d’une enquête quelconque et sans procédure régulière. Aksiyon-Is maintient qu’aucuns des détenus ont eu la possibilité de contester cette décision auprès d’un corps neutre, violant l’Article 8 de la Convention.

Le conseil d’administration de l’Organisation Internationale du Travail datant du 24 Mars 2021, numéroté GB.341/INS/13/5/ conclut que les arrestations réalisés avec les décrets réglementaires et la fermeture des institutions Turques sont en désaccord avec les Conventions Internationales No.158 et No.87 et sont, par extension, illégales.

Le gouvernement AKP d’Erdogan est requis de rectifier ses actes illégaux. Cependant, 10 mois sont écoulés et le gouvernement AKP n’a répondu à aucune exigence de l’OIT, et n’a montré aucun intérêt vis-à-vis de son implémentation. Il est nécessaire que l’OIT maintienne sa décision et fasse pression sur le gouvernement AKP. Il semble peu probable que le gouvernement implémente cette décision sans supervision.

L’accomplissement de la décision prise par conseil administratif de l’OIT est requis autant au niveau de la loi internationale que de la loi Turque. Afin que cette décision soit pleinement implémentée la pétition suivante fournit un plan d’action détaillé pour rectifier cette décision injuste.

La pétition requiert que l’OIT maintienne sa décision et agisse pour son implémentation :

Merci de prendre une minute afin de lire et supporter cette cause. Contribuez à l’action de l’OIT et des responsables du gouvernement AKP en signant.

 

 

References

Michael Rubin, (2017), ‘Did Erdogan stage the coup?’,  AEIdeas
David Lepeska, (2020), The ‘gift from god’ that crushed Turkish democracy, Retrieved from http://ahval.co/en-84353

Source URL: https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/—ed_norm/—relconf/documents/meetingdocument/wcms_775695.pdf
Source URL: Human Rights Watch, https://www.hrw.org/news/2016/07/18/turkey-protect-rights-law-after-coup-attempt

[1] (Rubin, 2017)

[2] https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/—ed_norm/—relconf/documents/meetingdocument/wcms_775695.pdf

 

Traduction par Maya Shaw, Article par Manhoor Tariq The decision of the International Labor Organization (ILO) following the failed 2016 coup in Turkey

2021’in Yılın Tiranı Kimdir?

Teknoloji,bilim,saglik,medya,sanat ve egitimin gelistigi ama fikirlerinizi dile getirmekten ve haklarinizi korumaktan dolayi hapse atildiginiz 21.yuzyilda yasadiginizi hayal edin . Ne yazık ki, bu şu anda dünyanın birçok ülkesinde yaşanıyor.

Her ne kadar bircok ülkenin lideri demokrasiyi insan haklarıyla birlikte geliştirmeye ve uygulamaya çalışsa da, aksine temel insan hakları talep eden vatandaşlarını hapseden başka liderler de var.

Geçen yıl, birçok gazeteci ve insan hakları aktivisti, görüşlerini ifade ettikleri ve eğitimde eşitlik ve kadın hakları gibi insan haklarını savundukları için hapse atıldı. Bu gazetecilerin hakları, covid-19 salgını, din ve inançlar, aşırılık yanlısı ideolojiler gibi hapsedilmelerini haklı çıkarmak için sahte bahaneler kullanilarak ait oldukları ülkelerin yöneticileri tarafından ellerinden alınmıştır.

Endeks sansürü, insan hakları ihlalleriyle dikkat çeken zorba liderlerin bir listesini hazırladı:

Vote for your Tyrant of the Year 2021

Aleksandr Lukashenka

Kendisinden gururla bahsettiği gibi “Avrupa’nın son diktatörü” olarak bilinen Lukaşenka’nın Belarus’taki iktidar dönemi, ülkedeki en kötü iktidar dönemlerinden biri olarak biliniyor. Muhalif gazeteciler ve insan hakları aktivistleri de dahil olmak üzere protestocuları hapse attı. Buna ek olarak, polis memurlarının ateş etmekten sorumlu tutulmadan protestocuları vurmalarına izin veren ve polise protestoculara “polis vahşeti” işlemesi için büyük bir güç sağlayan bir yasa imzaladı.

Medya kuruluşları hükümet kontrolünde olduğu için habercilikte şeffaflık sıfırdır ve cumhurbaşkanı hakkında olumsuz konuşan medya kuruluşları hükümetin tehditlerine maruz kalmaktadır.

Herkes için eğitim eşit olarak sağlanmalıdır, ancak Belarus’taki mevcut rejimle, Lukaşenka’nın eğitim alanındaki son insan hakları ihlali, rejimine karşı çıkan öğrencilerin üniversitelere gitmelerine izin verilmemesinin yanı sıra devletin ideolojisine uymayan öğretmenleri kovmayı içerdiğinden imkansız hale gelmektedir.

 

Jair Bolsonaro

Bolsonaro’nun iktidara geldiği 2019 yılından bu yana Brezilya birçok alanda ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldı. Bolsonaro ve rejimini eleştirenlere medya sansürü uygulandı ve gazeteciler aşırı sağ ideolojilerini eleştirdiği için saldırıya uğradı ve hapse atıldı.

Bolsonaro’nun Brezilya devlet başkanı olarak atanması, aşırı sağ ideolojilere sahip insanlara fayda sağladı ve LGBTQ+ topluluğuna ve kadınlara yönelik homofobik ve kadın düşmanı saldırıların artmasına neden oldu. Bolsonaro homofobik ve kadın düşmanı açıklamalarıyla ve homofobi ve kadın düşmanlığı konusunda eleştirilere izin vermemesiyle tanınıyor.

Brezilya, Bolsonaro’nun Kovid-19 durumunu kotu idare etmesi salgının ülke genelinde muazzam yayılmasına neden olduğu için, Kovid-19’un ülkeyi vurmasından bu yana en kötü dönemlerinden birini yaşıyor.

Bolsonaro ülkedeki eğitimi kontrol etmekle suçlanıyor ve ırkçılık, kadınlar ve LGBTQ+ tarihi ve cinsiyet eşitliği ile ilgilenen konulara saldırdı. Brezilya’daki federal devlet üniversitelerinin çoğu devlet finansmanına bağlıdır, ancak Eğitim Bakanlığı’ndan Brezilya devlet üniversitelerine sağlanan finansmanı % 30 oranında azaltma ve devlet üniversitelerinin felsefe ve sosyoloji bölümlerine sağlanan finansmanı tamamen kesme önerisi gelmiştir.

Brezilya’daki mevcut rejim, öğretmenleri sol ideolojilerle ifşa etmeyi ve kovmayı ve Bolsonrano rejimini eleştiren öğrencileri kovmayı da teşvik ediyor.

 

Xi Jinping

Acımasız aşırı sağ ve revizyonist ideolojileriyle tanınan ve şu anda Sincan’daki Uygur azınlığı temizleyen soykırımdan sorumlu olan Çin’in en tehlikeli yöneticilerinden biri. Xi Jinping’in üyesi olduğu siyasi parti, Çin Komünist Partisi, ülkedeki hemen hemen her şeyi kontrol ediyor: vatandaşlardan medya kuruluşlarına ve hepsinden önemlisi eğitime kadar.

Dünyanın diğer aşırı sağ yöneticileri olarak, hapsedici gazeteciler ve insan hakları aktivistleriyle kendilerini eğlendirirken, Xi Jinping’in de bu yöneticilerden biri olması sürpriz değil. Kendisini ve siyasi partisini ifşa eden birçok gazeteci ve insan hakları aktivistinin tutuklanmasından sorumluydu.

Jinping ve siyasi partisi Çin’deki ve yurtdışındaki eğitimi kontrol ediyor ve CCP ve kendisi hakkında olumsuz konuşan herkesi tehdit ediyor. Eski Eğitim Bakanı Yuan Guiren, batılı ders kitaplarının, özellikle CCP ve liderlerini eleştirenlerin eğitim alanına girmesinin yasaklanması gerektiğini açıkça belirtti. Bu açıklamanın arkasındaki amaç, öğrencilerin CCP’ye yönelik saldırılarını azaltmak amacıyla öğrencilere herhangi bir eleştirinin ulaşmasına izin vermek değildir.

Çin’deki insanların Çin Komünist Partisi’nin liderliğini takip etmesi bekleniyor ve Jinping ve CCP’yi eleştirmeye cüret eden herkes vatana ihanet ve yabancı casuslukla suçlaniyor ve yasaları ihlal eden suçlamalarla karşı karşıya kaliyor. Bu, Çin Komünist Partisi’ni veya üyelerinden herhangi birini açıkça eleştirmeye cesaret eden herhangi bir öğretmen veya öğrencinin yasaları çiğnemekle suçlanacağı ve suçlanacağı anlamına geliyor.

 

Donald Trump

Donald Trump’ın başkanlığı Amerika tarihinde korkunç bir dönemdi. Trump, beyazların üstünlüğü, mülteci karşıtı açıklamalar, ırkçılık, İslamofobik açıklamalar ve komplo teorilerini teşvik etmek gibi aşırı sağ idealleriyle tanınıyor.

Mülteci karşıtı yasaları arasında ABD – Meksika sınırı boyunca bir duvar inşa edilmesi ve Göçmenlerin Meksika’dan ABD’ye girişinin azaltılması yer alıyor. “Ulusu Yabancı Uyrukluların Terör Saldırılarından Korumak” adlı bir yürütme emri, bu yasanın bu ülkelerin vatandaşlarının “ABD’nin güvenliğine tehdit oluşturan teröristler” olduğunu öne sürdüğü için, özellikle düşük gelirli müslüman göçmenleri hedef alan 7 Müslüman çoğunluk ülkesinin vatandaşlarının ABD’ye girişini yasaklamayı içeriyor.

Trump’ın aşırı sağ açıklamaları beyaz üstünlükçüleri renkli insanlara, göçmenlere ve dini azınlıklardan insanlara saldırmaya teşvik etti. Trump yönetiminin 2018’de okullardaki ırk ayrımcılığına son vermeyi amaçlayan Obama dönemi politikasını iptal ettiği için azınlık kökenli okul ve üniversite öğrencileri ırkçı saldırıların hedefi oldu. Eğitim Sekreteri Betsy DeVos, “disiplinin sınıf öğretmenlerinin ve yerel okul liderlerinin özerkliği hak ettiği ve ihtiyaç duyduğu bir konu olduğunu” belirtti.

Eğitim Bakanlığı ayrıca, kampüs tabanlı cinsel saldırıları ele almak için daha katı prosedürler ve üniversite kampüslerinde cinsel istismara karşı koruma öneren ve transseksüel öğrencileri her türlü saldırıdan koruyan Obama dönemi politikalarını da iptal etti.

 

Recep Tayyip Erdoğan

Erdoğan, lgbtq+ cemaatine karşı çıkması ve kadın düşmanı açıklamaları gibi güçlü dini muhafazakar ideolojileri ve aşırı sağ görüşleriyle, İslami Halifelik yaratmak ve Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kurmak gibi popülist söylem propagandası içeren halk konuşmalarıyla tanınan Türkiye’nin tartışmalı yöneticilerinden biridir.

Türkiye, kadınları ve LGBTQ+ toplumunu şiddet ve istismardan korumayı ve haklarını güvence altına almayı amaçlayan bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi.  Bu durum, Erdoğan ve rejiminin artan femikid ve homofobik saldırı oranlarının ortasında, bu saldırıların kurbanlarına güvenlik sağlamadan ülkeyi nasıl ele geçirdiği konusunda büyük tartışmalara yol açtı.

Türkiye’de Erdoğan’ın iktidara gelmesinden bu yana mezhepçilik ve dini hoşgörüsüzlük büyük ölçüde arttı. Başta Kürt halkı olmak üzere mülteciler ve etnik azınlıklar en çok onun rejiminden muzdarip.

Birleşmiş Milletler 2016 yılında, Türkiye’nin güneydoğusundaki Kürt isyancılara yönelik bir operasyon sırasında Türkiye’nin askeri ve polis güçlerinin binlerce insanı öldürdüğünü bildirmiş, raporda bir grup insan hakları ihlali arasında cinayet, işkence, tecavüz ve mülk tahribatının bir özetine yer verilmişti. Erdoğan’ın akademisyen Melih Bulu’yu Üniversitenin rektörlüğüne atamasının ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde barışçıl protestolar patlak verdi. Bulu, Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile yakın ilişkileriyle tanınıyor. Bulu’nun atanmasını protesto eden öğrenciler tutuklanarak suç duyurusunda bulunuldu, tehdit edildi ve istismar edildi, Erdoğan ise bu öğrencilerden “tembel ve dar görüşlü” olarak bahsetti. Yetkili, onları terörle bağlantıları olmakla suçladı ve bu da Türk yetkililer tarafindan muhalefet partileri ve öğretmenler, insan hakları aktivistleri ve gazeteciler de dahil olmak üzere Erdoğan rejimini eleştiren herkes için yaygın olarak kullanılan bir suçlama.

2016’daki başarısız darbe saldırısından bu yana 100 binin üzerinde profesör, hükümet yetkilisi ve gazeteci Erdoğan rejimi tarafından hapse atıldı, çünkü gözaltına alınanların çoğu, Erdoğan’ın Gülen’i ve Hizmet hareketi üyesini başarısız darbe saldırısı girişiminde bulunmakla suçladığı Türk vaiz Fethullah Gülen’in oluşturduğu Hizmet hareketinin üyesi.

Gülen ve Hizmet hareketi üyeleri, Erdoğan’ın darbeyi konumunu ve gücünü güvence altına almak için düzenlediğini iddia ederek bu baskının Gülen okullarının kapatılmasına, binlerce Gülen takipçisinin devlet işlerinden uzaklaştırılmasına ve Gülen bağlantısı olduğundan şüphelenilen 150 binden fazla eğitimli Türk sivilin tutuklanmasına yol açtığını savundular.

 

Mohammad Hasan Akhund

Afganistan, Taliban’ın on yıl sonra ülkenin kontrolünü yeniden ele geçirdiğinden beri ilgi odağı oldu. O zamandan beri ülke, özellikle kadın haklarını etkileyen ekonomik, eğitimsel ve insani bir durgunluğa düştü.

Taliban’ın kurucu üyelerinden ve Aşırı Muhafazakar din alimi Mulla Hasan Akhund’un Taliban’ın dönüşünden bu yana Afganistan Başbakanı olarak atanması, Taliban ve liderlerinin artan insan hakları ihlalleri konusunda alarm veriyor.

Mulla Hasan Akhund başbakan olarak atandığından beri, kadınlar, gazeteciler ve insan hakları aktivistleri en çok Taliban rejiminden acı çekiyor. Kız çocuklarının dini kıyafetleri olmadan okullara ve üniversitelere gitmelerine izin verilmemekte, kadınların erkek refakatçileri olmadan evlerinden çıkmaları yasak. Taliban, cinsiyet ayrımcılığını teşvik eden, sonuç olarak kadınların işlerini kaybetmesine yol açan ve kadın haklarına açık bir saldırı oluşturan yasalar uyguluyor.

Taliban’ın iktidara dönüşü eğitim üzerinde derin bir etkiye sahip. Yükseköğretim Bakanı Abdul Baqi Haqqani, kadınların okullara ve üniversitelere gitmelerine izin sözü vermesine rağmen, kadınların erkek refakatçileriyle birlikte olmaları koşuluyla eğitim almalarına izin verileceğini ve çalışmalarının Taliban’ın İslam hukukunun yorumuna uygun olduğunu belirtti. Haqqani ayrıca cinsiyete göre karma derslerin yasaklanacağını ve okullarda ve üniversitelerde Şeriat hukuklarının uygulanacağını belirtti.

 

Bashar al-Assad

Beşar Esad diktatörlüğün kişiselleştirilmiş tanımıdır. Suriye’nin diktatörü Esad, rejimine karşı çıkan milyonlarca sivilin katledilmesinden sorumlu olmanın sorumlusudur ve kimyasal silah, işkence ve infazı saldırı aracı olarak kullanmıştır. Savaş suçlarını ifşa eden gazetecileri tutuklayıp öldürmenin yanı sıra yoğun nüfuslu sivil bölgeleri bombalıyor. Bu durum, 9 milyon insanın komşu devletlere kaçmak, mülteci kamplarına sığınmak ve ağır koşullar altında yaşamak zorunda kaldığı bir mülteci krizine yol açtı. BM Dünya Gıda Programı, yaklaşık 6 milyon Suriyelinin hayatta kalmak için gıda yardım programlarına güvendiğini bildirdi.

Suriye’deki mevcut durumla birlikte, birçok okul ve üniversite öğrencisi hayatlarından endişe ediyor ve hatta birçok veli, okullar askeri istihbarat servisine dönüştüğü için çocuklarını okullara göndermeyi reddediyor. Bu ailelerin hükümet karşıtı protestoların bir parçası oldukları veya Esad rejimine karşı oldukları ortaya çıkarsa, işkence ve tehdit altında olacak ve çoğu zaman Suriye Silahlı Kuvvetleri tarafından öldürülüp “kayıp” olarak bildirileceklerdir.

Suriye’deki okullar ve üniversiteler, Esad rejimi tarafından yorumlanan ve öğrencileri hükümetin ideolojileri doğrultusunda aşılayan, Esad rejimini desteklemek için milliyetçi söylemlerin dikte ettiği yeni nesillerle sonuçlanan müfredatı takip ediyor.

 

Ali Khameini

İran, zengin kültürü ve bilimsel, sağlık ve felsefe alanında büyük katkıları olan bir tarihi ile bilinir. Zengin geçmişine rağmen, İran şu anda ülkenin lideri tarafından kaynaklanan ağır insan hakları ihlalleriyle aci cekiyor.

Ali Khameini, İran’da aşırı dini inanç ve görüşleriyle tanınan, muhafazakar aşırı sağ zihniyete sahip çok tartışmalı bir figür. Khameini rejimi, İran’da birlikte var olan diğer dinlere ve etnik azınlıklara saygısızlık ederken, acımasızlığı ve dini inançların insanlar üzerinde uygulanmasıyla tanınıyor. Khameini rejimi tarafından yorumlanan Şeriat yasaları tüm devlet kurumlarında uygulandığı için hükümeti eleştiren herkes tehditlere ve cezai suçlamalara maruz kalıyor.

Khameini, öğrencilerin kendisinin hukumetine muhalif oldugu birçok üniversitenin kapatılmasından ve insan hakları ihlalleri işlenmekten sorumludur. Bu öğrencileri şiddetle bastırdı ve rejimine karşı çıkan ve karşı çıkan üniversiteleri tehdit etti.

İran, “batı kültür istilası” olarak adlandırdığı Batı ideolojilerinin yayılmasına kapı açtığı gerekçesiyle ilkokullarda İngilizce öğretimini yasakladı. Bu eylem, öğrenciler arasındaki hükümet eleştirilerini en aza indirmeyi ve onları ülke çapında işlenen insan hakları ihlallerinden habersiz hale getirmeye çalışıyor.

 

Nicolas Maduro

Venezuela son yıllarda büyük bir ekonomik kriz yaşıyor ve işsizlik ve yoksulluk oranları her yıl artıyor. Rakamlar, Nicolas Maduro’nun 2013’te iktidara gelmesinden sonra önemli ölçüde arttı ve Maduro’nun krizi ele alması için güçlü bir muhalefet yarattı.

Maduro ve rejimine karşı protestolar, onu yolsuzluk ve totaliterlik ile suçlamanın yanı sıra merhum Hugo Chávez tarafından güvence altına alınan demokrasiyi koruyamamak. Protestolara tepki olarak Maduro rejimi, liderlik tarzını eleştiren gazeteciler ve insan hakları aktivistleri de dahil olmak üzere protestolara katılan sivilleri hapse attı, işkence etti ve öldürdü. Birçoğunun kayıp olduğu bildirildi.

Kriz, ebeveynlerin okul malzemelerini ve yemeklerini karşılayamaması nedeniyle çocukların eğitimini derinden etkiledi. Birçok öğrenci çalışmak ve ailelerinin geçimini sağlamasına yardımcı olmak için okulu bıraktı, çünkü yiyecek için para sağlamak okula gitmekten daha önemlidir.

Üniversitelerdeki durum da aynı sekilde kötü. Profesörler ve akademisyenler düşük ücret alıyor ve bazı durumlarda hiç maaş almıyorlar. Bazı üniversitelerin su sıkıntısı çektiği bildiriliyor, bu da Venezuela’daki eğitim faktörüne çok az dikkat edildiğini veya hiç dikkat olmadığını göstermektedir.  Maduro rejimi, eğitim alanındaki mevcut koşulları protesto eden öğrencileri, bazen de hükümet silahlı kuvvetlerinin kurşunlarını kullanarak tutukladı.

 

Min Aung Hlaing

Myanmar’ın 1948’de İngiliz yönetiminden bağımsızlığı ülkede bir dizi sorunu ortaya çıkardı. İç savaş, yoksulluk, askeri yönetim ve diktatörlüğün kurulması Myanmar’ın karşı karşıya olduğu başlıca konulardır. ‘Tatmadaw’ olarak bilinen Myanmar silahlı kuvvetleri, Rohingya Müslüman azınlığını soykırım hedefi haline getirdi.

2020’de Aung San Suu Kyi ve siyasi partisi ‘Ulusal Demokrasi Birliği’ ikinci kez seçimleri kazandı. Askeri liderler seçimlere hile karıştırılmakla suçlanmış, Myanmar’ın üst düzey generali Min Aung Hlaing 2021’de bir darbe düzenleyerek ülkenin gücüne el çıkarmış ve Suu Kyi ile diğer muhalefet partisi liderlerini gözaltına almıştı.

Darbeden sonra ülkede barışçıl protestolar patlak verdiğinde, Aung Hlaing askeri rejiminin protestocuları öldürmesi, işkence etmesi ve tecavüz etmesi nedeniyle çok sayıda sivil hayatını kaybederken, göstericileri dağıtmak için göz yaşartıcı gaz ve diğer silahlar kullanılmistir.

Ülkedeki mevcut siyasi istikrarsızlık göz önüne alındığında, birçok öğrenci okul müfredatlarının askeri politikalar ve Aung Hlaing’in liderliğini yücelten otoriter bir söylem tarafından dikte edildiği korkusuyla eğitimini birakti.

 

Kim Jong Un

Kuzey Kore dünyanın en izole ülkelerinden biridir. İktidar sistemi komünizm, Konfüçyüsçülük ve monarşik diktatörlük arasında bir karışımdır. Kuzey Kore, ülkenin yöneticisi Kim Jong Un ve siyasi partisi ‘Kore İşçi Partisi’nin insanlara korkulu itaati zorlamak için tehdit ve gözdağı kullanması ve otoriter rejimiyle tanınıyor. Kim, insanların ülke sınırları içinde kalmasını sağlayarak dış dünyayla iletişimi kısıtlıyor.

Özgürlük veya muhalefet kavramı Jong Un tarafından tolere edilmez ve aslında Kuzey Kore toplumunda yoktur.  Bu, Kim ve atalarının ülkeyi tamamen izole ederek kendilerini Tanrı eşdeğerleri ve halkı ‘Tanrı’nın köleleri’ olarak kabul etmeleri nedeniyle, Kuzey Kore’de bağımsız medya ve muhalefet partilerinin neden var olmadığını açıklıyor.

Kuzey Kore’deki dik yoksulluk oranları sürekli olarak artmaktadır ve 2018’e kadar yoksulluk oranları   % 80 olarak belirlenmiştir.  Venezuela gibi diğer ülkelerde daha önce görüldüğü gibi, öğrenciler ailelerine yiyecek ve bakım sağlamak için okulu bırakıyorlar. Tatil ve tatillerde öğrenciler kırsal alanlarda çalışmaya zorlanıyor ve öğretmenler hayatta kalmak için demiryolları inşa etmek, çiftçilik ve diğer yasadışı işler gibi işleri üstlenerek hükümet için çalışmak zorunda kalıyorlar.

Kuzey Kore’nin eğitim sistemi Kim’in zorunlu propagandasından oluşuyor. Öğrenciler, Kim’in mirasını kahramanca gösteren sonsuz konuşmalara katlanmak zorundadır. Sistem, ülke nüfusunun sistemik olarak aşılanmasıyla destekleniyor ve böylece liderine itaati sürdürüyor. Okullarda ve üniversitelerde özgürlük veya insan hakları gibi kavramlar öğretilmediği gibi, uluslararası konular da öğrencilere gerektiği gibi öğretilmemektedir.

 

Paul Kagame

Ruanda’nın, Devlet Başkanı Paul Kagame’nin iddia ettiği gibi sağlık ve eğitim gibi alanlarinda son zamanlardaki gelismelere rağmen, hükümet derinden problemli. Kagame 2000 yılında Ruanda’nın başkanı oldu ve tıpkı diğer diktatörler gibi iktidarını, iktidarı altındaki insan hakları ihlallerine dikkat çeken muhalefet partilerini ve gazeteleri kapatmanın bir yolu olarak kullandı. Başkan adaylarını vergi kaçırmakla suçlayarak ve ulusal güvenliğe tehdit olarak iddia ederek sürekli olarak hapsetti, ancak bu suçlamalar Ruanda’nın lideri olarak konumunu güvence altına almak için sadece siyasi amaçlar için kullanılıyor.

Eğitim alanındaki büyük ilerleme ve gelişmelerle kendini akredite etse de, UNICEF’in kayıtları karşıt sonuçlara sahiptir. Birçok engelli çocuk, okullar tarafından aciklama yaoilmadan reddedilmeyle karşı karşıya kaldıkları için ilkokullara kayıtlı değil. Okulların çoğu engelli çocuklar için erişilebilir olacak şekilde tasarlanmamıştır, çünkü malzemeler ve tesisler ihtiyaçları karşılayacak şekilde insa edilmemistir.

Eğitim alanı çok dikkat gerektiriyor; çocukların sadece %18’i ilköğretim öncesi eğitime kayitli ve kızların okulları bırakma olasılığı daha yüksek.

 

Vladimir Putin

‘Freedomhouse.org’a göre, Rusya siyasi haklar ve ifade özgürlüğünde 100 üzerinden 20 puan aldı.  Ülkenin devlet başkanı Vladimir Putin, muhalefetine karşı sıfır toleranslı bir tutum ve rejimine yönelik eleştirilerle otoriter bir rejim sergiliyor. Başbakan, muhalefet partilerini ve protestocuları “terörist” ve “ülkenin güvenliğini tehdit eden casuslar” olarak suçluyor. Putin liderliğinin önemli bir eleştirmeni ve yolsuzlukla mücadele aktivisti alexei Navalny, 2020’de Putin’in emriyle zehirlendiği iddia edildi. 2021’de Putin rejimi tarafından hapse atıldı, bu da rejimini kınayan ve dünyanın Kırım’ın hukuksuz ilhakı ve Sovyet sonrası devletlerin iç politikalarının engellenmesi de dahil olmak üzere Putin tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlallerine karşı harekete geçmelerini talep eden insan hakları örgütlerinin dikkatini çeken bir eylemdi.

Putin, yetkililerin onayı olmadan eğitim faaliyetlerini yasaklayan ve böylece okulların ve üniversitelerin özgürlüğüne büyük bir kısıtlama getiren yeni bir yasayı onaylayarak otoritesini ve ideolojisini egitim alani uzerinde kullandi.

Rusya Eğitim Bakanlığı, tarihi beyaza bürüme çabası olarak, Rusya’nın Kırım’ı ilhakını barışçıl olarak gösteren okul tarihi ders kitaplarını onayladı. Bunlar, Putin’in Rusya’da otoriter bir rejimi nasıl yönettiğine ve Sovyetler Birliği’ni ve ideolojilerini yüceltecek neslin yaratılmasına nasıl yol açtıklarına ışık tutan örneklerdir.

 

Teodoro Obiang

Dünyada kraliyet üyesi olmayan 2. ulusal lider olarak bilinen Obiang, otoriter bir rejimle 1979’dan bu yana 43 yıldır Ekvator Ginesini yoneten bir lider.  Ekvator Ginesi’nde insan hakları ihlalleri, yolsuzluk ve güç kullanımı son 43 yıldır ülkeyi etkileyen başlıca konular  arasinda. Nüfusu sürekli korku içinde yaşıyor ve insan hakları savunucuları, aktivistler ve siyasi muhalifler Obiang rejimi altında sistemik istismarla karşı karşıya.

Ekvator Ginesi’nin doğal kaynaklar dizisine rağmen, elde ettiği zenginlik eğitim sektörünü tamamen ihmal ediyor. Öğretmenler düşük ücret aliyor ve okul malzemelerinde kıtlık var ; okullar öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayamayacak şekilde dizayn edilmis.  Alanında hiçbir deneyimi ve ya akreditasyonu olmayan siyasi bağlantıları olan öğretmenler okullarda ve üniversitelerde işe alınırken, yolsuzluk eğitim sisteminde büyük bir rol oynuyor.

 

Sheikh Hasina

Şeyh Hasina’nın Bangladeş yönetimi insan haklarını ihlal ediyor. Gazeteciler Hasina rejimini eleştirdiklerinden dolayı hukuksuz bir şekilde tutuklanıyor ve insan hakları aktivistleri ortadan kayboluyor. Rejim, Hasina yönetimine karşı gösterilere katılan protestoculara işkence ediyor.

Bangladeş, kadın hakları ihlallerinde en yüksek oranlarından birine sahiptir. Aile içi şiddet, asit saldırıları, tecavüz ve çocuk evliliği ülkede orantısız bir şekilde yüksektir ve kadınları ve çocukları koruyan yasaların kötü uygulanması, sonuç olarak bu tür istismarları artırmaktadır.

Bangladeş’te eğitim, yoksulluk oranlarının her yıl artması ve öğrencileri ailelerine yardım etmek için okulu bırakmaya zorlaması nedeniyle zarar görmeye devam ediyor. Kızların okulu bırakma olasılığı daha yüksek ve çoğu eşitsizlik ve cinsiyet önyargısına eğilimli olduğu için ilkokula bile gitmiyor. Bunun ışığında ebeveynler eğitimi kadınlar için gerekli görmüyor.

 

Gurbanguly Berdimuhamedow

Gurbanguly Berdimuhamedow, Obozrevatel Dergisi tarafından dünyanın en kötü diktatörü olarak seçildi.  Dünyanın en izole ülkelerinden biri olan Türkmenistan’da en kötü insan hakları ihlallerini gerçekleştirdiği bildiriliyor.

Türkmenistan’da hicbir anlamda özgürlük yoktur. Berdimuhamedow gücünü ülkenin her köşesine dayatır; Berdimuhamedow rejimi içinde hapishane işkencesi ve zorla kaybolmanın normalleştirilmesiyle ifade ve din, medya ve bilgi özgürlüğü yoktur

Berdimuhamedow’un propagandası eğitim sektörünü etkiliyor Berdimuhamedow rejimine yüceltme konuşmalarını içeren ders kitapları okullarda, küçük yaşlardan itibaren çocuklara aşılamak amacıyla öğretiliyor. Türkmenistan’daki okullar ve üniversiteler, mevcut siyasi rejimin güvenliğini ve korunmasını sağlamak için öğrenci ve öğretmenler tarafından elde edilen bilgiler hükümet tarafından kontrol edilmekte ve sıkı bir şekilde izlenmektedir.

Türkmenistan, okullarda ve üniversitelerde eğitim kaynaklarının yetersizliği gibi eğitim sektöründeki kötü koşullar sonucunda nitelikli öğretmen sıkıntısıyla karşı karşıyadir. Çift vardiya ve cumartesi dersleri öğretmen ve öğrenciler üzerinde büyük bir baskıya neden oluyor. Kadınlar, kendilerinin 20 ya da 21’li yaslarda evlenmesini uman sosyal standartlarin baskisiyla  aci cekiyor . Bircogu yuksek egitimlerini tamamlama konusunda cesaretleri kiriliyor ve 20 yaslarin baslarinda yuksek egitimlerini takip etme ve bir kariyere sahip olma yerine kendi ailelerini kuruyor.

By Zinat Asadova

 

Kübra Örsdemir tarafından bu makaleden çevrildi: [Who is 2021’s Tyrant of the Year?]

 

Kaynaklar:
1. https://www.indexoncensorship.org/2021/12/who-is-2021s-tyrant-of-the-year/
2. https://www.washingtonpost.com/world/2021/05/24/faq-lukashenko-belarus/
3. https://belsat.eu/en/news/lukashenka-wants-opposition-minded-students-out-of-universities/
4. https://www.voiceofbelarus.com/lukashenko-fires-teachers/
5. https://www.france24.com/en/live-news/20211116-bolsonaro-govt-accused-of-censoring-brazil-school-exam
6. https://theconversation.com/bolsonaro-faces-crimes-against-humanity-charge-over-covid-19-mishandling-5-essential-reads-170332
7. https://theconversation.com/brazilian-universities-fear-bolsonaro-plan-to-eliminate-humanities-and-slash-public-education-budgets-117530
8. https://www.wilsoncenter.org/xis-statements-education
9. https://www.jpolrisk.com/what-the-chinese-education-minister-is-really-trying-to-say/
10. https://cmsny.org/trumps-executive-orders-immigration-refugees/
11. https://apnews.com/article/politics-lifestyle-us-news-education-donald-trump-07c8e7c5a69942699f7640890677c2d2
12. https://www.educationnext.org/harmful-policies-values-rhetoric-trump-and-nations-schools-forum-jeffries/
13. https://www.hrw.org/news/2021/03/24/turkey-erdogans-onslaught-rights-and-democracy
14. https://www.nytimes.com/2017/03/10/world/europe/un-turkey-kurds-human-rights-abuses.html
16. https://www.hrw.org/news/2021/02/18/turkey-student-protesters-risk-prosecution
17. https://www.ibtimes.co.uk/erdogans-war-education-exodus-turkeys-teachers-1656930
18. https://en.wikipedia.org/wiki/Hasan_Akhund
19. https://www.hrw.org/news/2021/09/29/list-taliban-policies-violating-womens-rights-afghanistan
20. https://www.insider.com/women-can-attend-university-mixed-classes-banned-taliban-education-minister-2021-8
21. https://theworld.org/stories/2014-09-24/8-reminders-how-horrible-syrian-president-bashar-al-assad-has-been-his-people
22. https://theworld.org/stories/2014-09-24/8-reminders-how-horrible-syrian-president-bashar-al-assad-has-been-his-people
23. https://www.hrw.org/report/2013/06/05/safe-no-more/students-and-schools-under-attack-syria
24. https://www.hrw.org/report/2013/06/05/safe-no-more/students-and-schools-under-attack-syria
25. https://justice4iran.org/12022/
26. https://tolonews.com/world/iran-bans-english-primary-schools-over-%E2%80%98cultural-invasion%E2%80%99
27. https://www.statista.com/statistics/370935/unemployment-rate-in-venezuela/
28. https://www.statista.com/statistics/1235189/household-poverty-rate-venezuela/
29. https://www.vox.com/world/2017/9/19/16189742/venezuela-maduro-dictator-chavez-collapse
30. https://www.globalcitizen.org/en/content/venezuela-crisis-childrens-education/
31. https://www.timeshighereducation.com/news/venezuelan-universities-approaching-point-no-return
32. https://www.refworld.org/docid/5be942fca.html
33. https://www.cfr.org/backgrounder/myanmar-history-coup-military-rule-ethnic-conflict-rohingya
34. https://www.hrw.org/news/2021/09/27/what-impunity-looks
35. https://www.frontiermyanmar.net/en/parents-teachers-and-students-boycott-slave-education-system/
36. https://www.hrw.org/world-report/2020/country-chapters/north-korea#
37. https://s-space.snu.ac.kr/bitstream/10371/110061/1/02.pdf
38. https://www.researchgate.net/figure/North-Korea-estimated-poverty-rates-by-region-2012-and-2018-Figures-obtained-using_fig5_339990994
39. https://s-space.snu.ac.kr/bitstream/10371/110061/1/02.pdf
40. https://s-space.snu.ac.kr/bitstream/10371/110061/1/02.pdf
41. https://www.cfr.org/blog/alongside-real-progress-kagames-human-rights-abuses-persist
42. https://www.unicef.org/rwanda/education
43. https://www.unicef.org/rwanda/education
44. https://freedomhouse.org/country/russia/freedom-world/2021
45. https://thebell.io/en/russia-tightens-state-control-over-education/
46. https://khpg.org/en/1608809430
47. https://en.wikipedia.org/wiki/Teodoro_Obiang_Nguema_Mbasogo
48. https://www.amnesty.org/en/latest/news/2019/08/equatorial-guinea-years-of-repression-and-rule-of-fear/
49. https://www.borgenmagazine.com/education-equatorial-guinea-budget-crisis/
50. https://www.justiceinitiative.org/voices/amidst-unesco-scandal-president-obiang-gives-schools-notebooks-his-image
51. https://www.amnestyusa.org/countries/bangladesh/
52. https://www.amnestyusa.org/countries/bangladesh/
53. https://borgenproject.org/girls-education-in-bangladesh/
54. https://en.wikipedia.org/wiki/Gurbanguly_Berdimuhamedow
55. https://www.hrw.org/world-report/2020/country-chapters/turkmenistan
56. https://borgenproject.org/8-facts-about-education-in-turkmenistan/#:~:text=Turkmenistan%20has%20an%20impressively%20high,through%2010th%20grade%20in%20Turkmenistan.
57. https://borgenproject.org/8-facts-about-education-in-turkmenistan/#:~:text=Turkmenistan%20has%20an%20impressively%20high,through%2010th%20grade%20in%20Turkmenistan.

pictures are taken from : https://www.indexoncensorship.org/2021/12/who-is-2021s-tyrant-of-the-year/

Imprisonment of the innocent: Prof Laçiner

Who is Sedat Laçiner?

Sedat Laçiner is a Turkish professor born in Kirkale, Turkey. He is 49 years old and has been imprisoned since the summer of 2016. Professor Laçiner’s educational path began in Turkey where he graduated high school and completed hisbachelor’s degree in Ankara. He started his master’s degree in Political Science in Turkey butafter receiving a scholarship from the Ministry of National Education, he finished his degree in the United Kingdom. Upon completing his master’s degree in 2001, he obtained his Ph.D. at King’s College University of London. In 1994 Sedat Laçiner was appointed as the Prime Minister’s correspondent and has, to date, written multiple articles. He was a member of the Higher Education Council (YÖK), the National Committee of Turkish-Armenian Relations (TEİmK), and was appointed as the director of the Centre for Strategic Studies at Canakkale Onsekiz Mart University in 2003. From 2004 to 2010 he presidedthe International Institute for Strategic Studies (USAK). On March 15, 2011, Laçiner was appointed rector of Canakkale Onsekiz Mart University (ÇOMU) at the age of 38, which made him the youngest rector in Turkey. In 2006 he was awarded the prize “2006 Young Global Leader” and is still the first and only person in Turkey to be nominated for a title in the field “intellectuals”. Professor Laçiner is the author of 26 books in both Turkish and English.

Turkey’s coup attempt

The president of Turkey, Recep Erdogan, has a controversial style of leadership. It is a dubious form of democracy. Upon undertaking the presidency, Erdogan took over the media, dropped the charges of the previously convicted governmental ministers and their families, and has been involved in a huge corruption scandal. In 2014, he charged Fetullah Gulen with organizing a “parallel state structure” which was an act of competitor elimination. His actions have resulted in widespread disapproval and urge for change. In 2016, the inevitable happened – a coup d’état took place. Via a broadcaster, a faction of the army announced that “it had seized power to protect democracy from Recep Erdogan”. Despite its failure and rapid disappearance, sources suggest there were over 1,400 wounded and some dead in the process. The 7,000 people arrested included high-ranking soldiers, judges, and teachers, amongst others. According to various sources, the coup did not succeed because it did not have the needed support from civil citizens, who needed to push the “change”. When Erdogan took control over the situation, he blamed the US-based cleric Fethullah Gulen immediately. The coup is also majorly viewed as an excuse for Turkey’s current president to consolidate his power. Today over 20,000 people remain imprisoned.

Why is Sedat Laçiner in prison?

In 2018, Sedat Laçiner was sentenced to 9 years and 4 months in jail. During the process, some prosecutors wanted life imprisonment and discussions on re-establishing the death penalty arose. In one of Laçiner’s letters to his family, the former rector states: “After eight months there is still no single legal evidence for the accusation, namely attempting to remove the Erdogan government. The indictment even accepts that I have no violent or forceful action, behaviour, or activity.” He also states that he had no access to a lawyer and his file was kept away from him, which amounts to a violation of his right to a fair trial and as such, one of his fundamental human rights. The former rector was accused of being part of the “Gülen” movement and was kept in custody without sufficient evidence proving his liability.

According to Laçiner’s family, he has been charged with terrorism offenses in connection with FETÖ – the Fethullah Gülen Terrorist Organisation, which is the term the Turkish government uses to refer to the Gülen movement. FETÖcomprises of followers of the moderate Islamist preacher Fethullah Gülen and his brother, Vedat, who also an academic, but has been given no details of what they are supposed to have done to warrant being charged. Both are being held at the Çanakkale E Type Closed Prison (Malley, 2017).

The accusations include that the Gülen movement was an “armed terroristic act”, but until this day there is no evidence to back these charges. Despite Erdogan’s views, the world is taking a stance in favour of the ones suffering by his iron-fist regime. Unfortunately, there are over 200,000 innocent people arbitrarily detained – a number that illustrates how the presumption of innocence is not the Turkish government’s concern.

Original text by Ivan Evstatiev

Edited by Olga Ruiz Pilato

Sources

Malley, B. M. (2017, April 6). Is imprisoned academic a victim of a mass witchhunt? University World News. Retrieved February 22, 2022, from https://www.universityworldnews.com/post.php?story=2016111800050457

TurkeyPurge. (2017, September 25). Turkish professor Sedat Laciner, under pre-trial detention for 26 months, gets 9 years in jail | Turkey Purge. Turkeypurge.Com. Retrieved February 22, 2022, from https://turkeypurge.com/turkish-professor-sedat-laciner-under-pre-trial-detention-for-26-months-gets-9-years-in-jail

www.sabah.com.tr. (2016, July 23). Eski rektör Sedat Laçiner tutuklandı. Sabah. Retrieved February 18, 2022, from https://www.sabah.com.tr/gundem/2016/07/23/eski-rektor-sedat-laciner-tutuklandi

Chapter B: Access to Education, Participation and Progress – Summary B3

B3 Who is expected to graduate from upper secondary education?

Gender profile of upper secondary graduates

An upper secondary qualification is generally the minimum requirement to integrate the labor market and necessary for continuing to further education. Young people who did not have the opportunity to finish high school face challenges in the labour market, including worse employment prospects. Moreover, men and women do not make similar choices, which explains their offers for higher education and their job opportunities. An additional indicator that can explain the non-completion of upper secondary programme is the socioeconomic background of students. Therefore, the analysis of these choices and their outcomes is very important to guaranteeing inclusive educational opportunities and defining policies that address inequalities.

 

Upper secondary graduation, by programme orientation

Vocational pathways are important components of upper secondary education in many OECD countries, and key opportunities for students to gain practical work experience for their future careers. Three years ago, on average across OECD countries, 38% of upper secondary graduates obtained a vocational qualification, ranging from 6% in Canada to 76% in Austria.

In general, men tend to be more interested by a vocational pathway than women (Education at a Glance Database). On average across OECD countries, in 2019, women enrolled in upper secondary graduates represented 55%, and 45% in vocational programmes, which explains the lower number of men enrolled in higher education programmes.

Upper secondary vocational graduation, by field of study

The choice of field of study when aiming for vocational education is intrinsically connected to employment outcomes and career choices. Nonetheless, choices of field of study differ by gender. Social perceptions of the role of men and women can explain the choice of careers, as well as natural inclination and preferences. A significant share of students in upper secondary vocational education graduated from engineering, manufacturing, and construction programmes in 2019, followed by business, administration and law (17%); services (17%); and health and welfare (12%).

Moreover, women are more inclined to choose subjects in the field of business, administration, and law as well as health and welfare. On the other hand, men are more interested by studying engineering as well as information, communication, and technology, which are in great demand in the labour market in OECD countries. Indeed, these differences can be explained through cultural and traditional perceptions of the role of women and men in particular career pathways. Some studies have demonstrated that these gender differences in the choice of field of study are reflected in the career expectations of 15-year-olds: on average across OECD countries, only 14% of the girls who were top performers in science or mathematics aimed to pursue a career in science or engineering, compared with 26% of the top-performing boys. During the global pandemic, most of the health-care workforce in the frontline were females (Gabster et al., 2020). The shortages of nurses across OECD economies have shed light on the importance for governments to ensure that more men apply in this field in order to resolve the resource issue in the health sector and tackle an ignored gender gap.

Gender profile of post-secondary non-tertiary graduates

Another category of post-secondary non-tertiary programmes (ISCED level 4) are offered in OECD countries. These programmes are between upper secondary and post-secondary education and may be considered either upper secondary or post-secondary programmes, depending on the education system of the respective country. However, these types of programmes are not significantly higher than upper secondary qualification, since they only expand the knowledge of students who have graduated with upper secondary qualifications. Only vocationally oriented, post-secondary non-tertiary programmes are generally less prominent in the educational landscape in comparison to other levels of education. In 2019, post-secondary non-tertiary education was constituted by only 1% of 15- to 19-year-olds enrollment rate.

 

Post-secondary non-tertiary graduation, by programme orientation

On average across OECD countries, approximately 95% of post-secondary non-tertiary first-time graduates have graduated from vocational programmes. The level of professionalism after graduating from these educational programmes is quite high since graduates are expected to directly integrate in the labour market.

 

Post-secondary non-tertiary graduation, by field of study

On average across OECD countries, 23% of post-secondary non-tertiary graduates in vocational programmes specialised in health and welfare; 21% in engineering, manufacturing and construction; and 18% in both business, administration and law and services. On average across the latter, women represent 54% of post-secondary non-tertiary vocational graduates.

However, this is not the case in all countries. It ranges from 23% in Luxembourg to 76% in Poland. Two factors can explain these variations: 1) women have a higher graduation rate in upper secondary vocational education than men so they are more likely to continue their studies in post-secondary education and, 2) the high number of female students represented in certain broad fields of study such as health and social welfare, and business, administration and law – fields which are very frequent in short-cycle tertiary vocational education at tertiary level, but especially in post-secondary non-tertiary education (OECD, 2020[2]). Furthermore, in most countries with available data, female students represent more than half of post-secondary non-tertiary graduates from vocational programmes.

 

First-time graduation rates

Upper secondary education is internationally considered as the minimum level of qualification for successful integration into the labor market and almost mandatory to pursue further education. The consequences of failing this level of education on time can be damaging to both individuals and society. In addition, graduate rates can be considered as a key indicator of whether governments have invested enough to increase the number of students graduating from upper secondary education. Therefore, the contrast in graduation rates among countries reflect the difference of educational systems and programmes available as well as current social norms and economic performance. 80% of adults before the age 25 should enjoy a first-time graduation from upper secondary education, if current graduation patterns continue on average across OECD countries.

Post-secondary non-tertiary graduation rates

First-time graduation rates from post-secondary non-tertiary education are generally lower than those from upper-secondary programmes. On average, 6% of today’s young adults in OECD countries will finish post-secondary non-tertiary programmes before they turn 30 if current graduation patterns continue.

 

Sources

Summarized by Faical Al Azib from OECD, Education at a Glance 2021: OECD Indicators – Indicator B1; B2; B3. Access to Education, Participation and Progress: https://www.oecd-ilibrary.org/docserver/b35a14e5-en.pdf?expires=1645351809&id=id&accname=guest&checksum=0B361D22CD2C8DE309F5589F172BD8A2

Chapter B: Access to Education, Participation and Progress – Summary B2

B2 How do early childhood education systems differ around the world?

Enrolment of children under age 3

It is important for children to have access to high quality early childhood education and care (ECEC) for their development and well-being. The age at which children are likely to begin attending school can vary depending on certain factors such as, the availability and length of parental leave, as well as the typical starting age for ECEC. Moreover, the role of women in the society and, more specifically, in the labor market can be an additional indicator for the starting attendance of children into school.

On average across OECD countries, a significant increase in the enrolment of young children under the age of 3 has occurred in most OECD countries since 2005. However, not all countries have had the same pace. Some of them have invested more than others, which resulted in a drastic expansion of ECEC for children under age 3 in recent years. For example, Korea had the largest expansion between 2015 and 2019, with an increase of 13 percentage points in the enrolment of children under 3.

This expansion of ECEC, especially in Europe, can be explained through the objectives set by the European Union (EU) at its Barcelona 2002 meeting to supply subsidised full-day places for one-third of children under the age of 3 by 2010. This expansion can also be explained through the increase in women’s participation in the labour market, particularly for mothers with children under three. The data shed light on this correlation, by demonstrating the countries with higher enrolment rates of children under 3 in 2019 are those that are witnessing the highest employment rates of mothers (Table B2.1 in OECD (2018)).

Unfortunately, the affordability and access to ECEC for very young children is still perceived as a programme reserved for certain social classes. Indeed, despite government efforts to increase the affordability and accessibility of such early childhood development services, it is still too dependent on private sources of funding. Data from the EU Statistics on Income and Living Conditions (EU-SILC) Survey highlight that on average across European OECD countries, 0- to 2-year-olds in low-income households were one-third less likely to participate in ECEC. The difference between low-income and high-income households can vary from one country to another. For example, France and Ireland have approximately 40 percentage points of difference between families from the two social classes, whereas in Denmark there is a high participation rate of young children in ECEC regardless of parent’s income level (OECD, 2020).

Enrolment of children from age 3 to 5

Studies have revealed that an early start to a quality education can help children’s development and can be positive to prepare them for school. Therefore, this matter has been the focus of policy reform for a decade. In the past, most OECD countries had an educational system that only started from primary school. With time, these countries have realised the importance of developing ECEC for younger children.

An interesting phenomenon is the high rates enrolment of 3- to 5-year-old children in ECEC, with 87% on average across OECD countries, even though ECEC programmes are not compulsory in all countries. However, lower enrolment in ECEC can be the result of insufficient places available, lack of awareness by parents of the importance of ECEC or limited public coverage of early learning settings (OECD, 2017).

For the last ten years, enrolment of 3- to 5-year-olds in education has been developing as the fruit of the extension of compulsory education to younger children, the increase of governmental subsidies towards ECEC for some ages and targeted population groups, and universal provision for older children. Across OECD countries and its partners, there was an increase of 2 percentage points on average enrolment of 3- to 5-year-olds in pre-primary and primary schools, between 2015-2019.

Up until today, there is an ongoing debate about the appropriate age at which children should transition to primary education across most OECD countries. Indeed, ECEC programmes are usually designed to develop the cognitive, physical, and socio-emotional skills needed to participate in school and society. On the other hand, primary education aims to give pupils and a sound basic education in reading, writing and mathematics, along with preliminary understanding of other subjects (OECD/ Eurostat/UNESCO Institute for Statistics, 2015). Moreover, some studies state that children below the age of primary school should be free for their personal development, before focusing in a more academically oriented programme (OECD, 2017).

Regional variation in the enrolment of 3- to 5-year-olds 

The foundations of sustainable learning for all children and supporting the main educational and social needs of families, are fair access to quality ECEC. However, the equitable access to quality ECEC is hindered depending on the geographical location, especial in rural regions where there are undeveloped public transportation infrastructures, and commuting can prove exhausting. Therefore, the percentage rate of participation in ECEC among 3- to 5-year-olds at national level can be associated with the regional socioeconomic situation. Furthermore, the ratio of children to teaching staff is a key indicator of the resources allocated to education. On average across OECD countries, every teacher is responsible of a class of 15 students in pre-primary education. Since 2015, the number of children per teaching staff at pre-primary level decreased across most OECD and partner countries. And this is an indicator that most countries are investing more resources to develop a closer interaction between the teacher and his/her students. In addition, it is also an indicator of stronger growth in the number of teachers compared to the number of children enrolled in pre-primary education.

Child-staff ratios 

It is proven that inspiring environments and high-quality pedagogy are stimulated by well qualified practitioners, and that closer child-staff interactions facilitate better learning outcomes. Therefore, smaller numbers of students per class, allow professors to focus more on the needs of individual children and reduce the amount of class time spent addressing class disruptions (OECD, 2020).

Financing early childhood education and care

Sustainable public subsidies to support the development of ECEC programmes are essential. In fact, appropriate funding aids in the recruitment of qualified trained staff, who will in turn support the growth of ECEC programmes. Additionally, investment in infrastructure would support the development of child-centered environments for well-being and learning. In sum, insufficiently subsidised ECEC can influence the ability of some parents from disadvantaged socio-economic backgrounds to enroll their children in these programmes.

Expenditure per child

In pre-primary education, annual expenditure for both public and private settings is approximately USD 9300 per child on average in OECD countries in 2018. Additionally, spending on ECEC can be studied as an expenditure relative to a country’s wealth. Indeed, expenditure on all ECEC settings accounted in 2018 for an average of 0.9% of gross domestic product (GDP) across OECD countries, of which two-thirds was allocated to preprimary education. The expenditures can vary due to the differences of enrolment rates, legal entitlements, and the intensity of participation, as well as the different starting ages for primary education.

Public and private provision and funding of early childhood education and care 

The type of ECEC programmes and its expansion are the reflection of parent’s needs and expectations regarding accessibility, cost, programme, staff quality, and accountability. Usually, when these important conditions are not met by public institutions, some parents may be more interested to enroll their children into the private ones (Shin, Jung and Park, 2009).

Private institutions can be categorised as independent and government dependent. Independent private institutions are owned by a non-governmental organisation or by a governing board not selected by a government agency and receive less than 50% of their core funding from government agencies. Government-dependent private institutions have similar governance structures, but they rely on government agencies for more than 50% of their core funding (OECD, 2018). The data showed that in most countries, the number of children enrolled in private institutions is much higher in early childhood education than at primary and secondary levels. On average across OECD countries, about half of the children in ECEC and a third of those in pre-primary education are enrolled in private institutions. Despite the increasing public funds allocated to public ECEC and pre-primary education institutions, the private ones are still better quality due to its higher funding from more diverse donors. Consequently, early childhood education is still perceived as a luxurious choice for many parents, particularly when they have children under the age of 3.

 

Sources

Summarized by Faical Al Azib from OECD, Education at a Glance 2021: OECD Indicators – Indicator B1; B2; B3. Access to Education, Participation and Progress: https://www.oecdilibrary.org/docserver/b35a14e5en.pdf?expires=1645351809&id=id&accname=guest&checksum=0B361D22CD2C8DE309F5589F172BD8A2

Chapter B: Access to Education, Participation and Progress – Summary B1

  1. B1 Who participates in education?

Compulsory education

In most OECD countries, compulsory education starts in general with primary education; by the age of 6. However, there are some varieties among OECD and partner countries. Some countries have an educational system that requires parents to enroll their children to compulsory education at an earlier age; while in other countries such as Estonia, Finland, Indonesia, Lithuania, Russia, and South Africa the primary school only begins at the age of 7. Compulsory education usually ends with the completion or partial completion of upper secondary education at the age of 16 on average across OECD countries. Moreover, on average across OECD countries, full enrolment (the age range when at least 90% of the population is enrolled in education) lasts 14 years, starting from the age of 4 to the age of 17. The period of the latter lasts between 11 and 16 years in most countries and reaches 17 in Norway.

In sum, in all OECD countries, compulsory education comprises primary and lower secondary education. In most countries, there is almost universal coverage of basic education, since enrolment rates among 6- to 14-year-olds reached or exceeded 95% in all OECD countries.

 

Participation of 15-19 years-olds in education

With time, countries have improved their upper secondary programmes in terms of diversity. This phenomenon is the result of the increasing demand for upper secondary education and the aftermath of significant changes in curricula and labour-market needs. Indeed, curricula have developed, from general and vocational programmes to offering more comprehensive programmes that include both types of learning, leading to more academic and professional opportunities.

On average across OECD countries, 84% of the population is enrolled in education between the age of 15 and 19. The highest share of enrollments rate is in Belgium, Ireland, and Slovenia, with 94%. However, the enrolment rate did not improve in all OECD countries; for example, Germany, Hungary, and Iceland have witnessed a fall of more than 3 percentage points among 15- to 19-year-olds. Therefore, the share of students enrolled in each education level and at each stage shed lights the various educational systems and directions among countries. The highest rate of diversification in terms of academic and professional choices, is when students reach the age of 18 years old.

An additional important factor to analyse the data on ‘’Who Participates in Education?’’, is the education enrolment per gender. Indeed, studies show that female students outnumber male students in almost all age groups and at all education levels. The difference of enrolment rates can be explained through school drop-out and, indirectly, to lower school performance and grade repetition. On average across OECD countries, boys are more likely to repeat a grade in general programmes than girls and represent 61% of the repeaters in lower secondary education and 57% in upper secondary education. Consequently, women have higher enrolment rates and better performance, while repetition rates are higher among men. However, the share of repeaters varies by country with its respective educational system and by educational level.

Participation of 20- to 24-year-olds in education

A general indicator of the transition from secondary to tertiary education is the decrease of enrolment rates on average. The average enrolment rate of 20- to 24-year-olds age group across OECD countries is almost the half of 15- to 19-year-olds: only 41% of the population aged 20-24 is enrolled in education. On average across OECD countries, 37% of the female population in this group age and 29% of their male peers are enrolled in tertiary education. The gender gap in enrolment increases even more with this age group.

 

Participation of adults aged 25 and older in education

Among this age category, the enrolment in education becomes less common. Indeed, the OECD average enrolment rate in all levels of education reaches 16% among 25- to 29-year-olds. Moreover, the gender gap also decreases since enrolment rates are lower above age 24. Enrolment rates are only 1 percentage point higher for 25- to 29-year-old women on average. And finally, the OECD average enrolment rate for the population aged 40 to 64 is 2%.

 

Subnational variations in enrolment

Subnational variation in enrolment patterns emphasises on the equality of access to education across a country, as well as long term labour-market opportunities and the value of durable learning for levels beyond compulsory education or tertiary education. In addition, in more than half of the countries with data available, the difference of the enrolment rate between subnational regions is more significant than the difference of national rates across various OECD countries.

 

Sources

Summarized by Faical Al Azib from OECD, Education at a Glance 2021: OECD Indicators – Indicator B1; B2; B3. Access to Education, Participation and Progress: https://www.oecd-ilibrary.org/docserver/b35a14e5-en.pdf?expires=1645351809&id=id&accname=guest&checksum=0B361D22CD2C8DE309F5589F172BD8A2

Решение Международной организации труда (МОТ) после неудавшегося переворота 2016 года в Турции.

15 июля 2016 года в Турции произошел неудавшийся переворот против президента Тайипа Эрдогана и государственных учреждений. Распад демократического правления, угроза правам человека и секуляризму были одними из некоторых причин попытки государственного переворота. Попытка государственного переворота была осуществлена ​​небольшой частью турецких вооруженных сил, которые называли себя « Peace at Home council». Правительство Турции связало заговорщиков с движением Гюлена, которое турецкое правительство считает террористической организацией. Движение Гюлена возглавляет Фетхуллах Гюлен — турецкий исламский ученый, проповедник и бывший лидер общественного мнения (как фактический лидер движения Гюлена), который в настоящее время проживает в Пенсильвании после принудительного изгнания. Гюлен отрицает какую-либо связь с терактом. Однако, после попытки государственного переворота произошли массовые аресты.

 

По меньшей мере 200 000 граждан Турции были задержаны из-за предполагаемых связей с движением Гюлена. Турецкие официальные лица хотели репатриации Гюлена, однако Министерство юстиции и Государственный департамент сочли доказательства, представленные турецкими коллегами, бессвязными и не заслуживающими доверия. Среди задержанных были 5 000 сотрудников сферы образования и 21 000 учителей, у которых были отозваны лицензии, а их номер национальной безопасности был добавлен в турецкую базу данных, чтобы ограничить трудоустройство в будущем. Однако, доказательства лояльности 200 000 граждан Гюлену были слабыми. Более того, существовали теории, предполагавшие, что переворот был инсценирован. Тысячи государственных служащих и солдат подверглись «чистке» в течение первой недели после попытки государственного переворота. Однако «список предполагаемых заговорщиков был настолько обширен, что его невозможно было составить в первые часы после переворота». В этот список входили лица, которые скончались за несколько недель и месяцев до попытки государственного переворота. Подозрения в отношении качества и честности расследования росли. Соединенные Штаты, немецкая разведка и британское правительство поставили под сомнение официальную турецкую версию.

 

По данным правительства Турции, более 135 000 государственных служащих, в том числе около 40 000 учителей, были уволены или отстранены от должности после того, как правительство прибегло к репрессиям после неудавшегося июльского переворота. Отсутствие источника дохода и обвинения в связи с предполагаемой террористической организацией означают не только финансовые потери, но и общую угрозу остракизма со стороны турецкого общества. Международная Организация Труда осудила задержание этих лиц и заявила, что это было сделано без какого-либо надзора со стороны судебных органов, без надлежащего расследования и без соблюдения «принципа презумпции невиновности», предусмотренного конвенциями МОТ.

Турецкое правительство заявляет, что роспуск Конфедерации профсоюзов рабочих действий (Aksiyon-Is) и связанного с ней профсоюза произошел из-за их связи с движением Гюлена, которое турецкое правительство называет Фетуллахистской террористической организацией (FETÖ) и возлагает на него ответственность за попытку государственного переворота. Правительство утверждает, что «Аксион-Ис» и связанные с ней профсоюзы не подавали никаких заявлений в следственную комиссию, то есть они не использовали все доступные внутренние каналы и средства правовой защиты.

 

Однако в выводах комитета МОТ отмечается, что решение и полномочия по объявлению чрезвычайного положения для роспуска этих союзов были предоставлены Совету министров, тогда как полномочия по принятию решений должны были принадлежать парламенту. Это разрешение позволяло исполнительному органу издавать указы, имеющие силу закона, вместо обычных законодательных процедур парламента. Таким образом, все внутренние каналы для получения правовых поправок в настоящее время истекли.

 

МОТ заявила, что лица, являющиеся членами профсоюзов, связанных с Гюленом, были полностью законными в соответствии со статьей 2 Конвенции № 87. МОТ утверждает, что эти профсоюзы были созданы и действовали на законных основаниях до объявления чрезвычайного положения.Таким образом, наказывать работников просто за членство в профсоюзе без доказательств причастности, конкретных действий или даже знания о том, что они могли иметь возможную связь с предполагаемой террористической организацией, является незаконным. Aksiyon-Is утверждает, что все эти увольнения имели место до проведения каких-либо расследований и в отсутствие надлежащей правовой процедуры. Аксион-Ис утверждает, что ни одному из задержанных не была предоставлена ​​возможность обжаловать решение об их увольнении в нейтральном органе, что является нарушением статьи 8 Конвенции.

Исполнительный совет Международной организации труда (МОТ) Организации Объединенных Наций от 24 марта 2021 года под номером GB.341/INS/13/5/ пришел к выводу, что увольнения, произведенные на основании Уставных указов, и закрытие учреждений в Турции противоречат международным конвенциям № 158 и № 87 и, следовательно, незаконны.

 

Люди просят правительство ПСР Эрдогана исправить это беззаконие. Однако, прошло 10 месяцев, а правительство ПСР не выполнило требований МОТ и не проявило интереса к их выполнению. МОТ необходимо поддержать свое решение и оказать давление на правительство ПСР. Кажется маловероятным, что правительство ПСР выполнит это решение, если его оставить без присмотра.

 

Выполнение решения, принятого Исполнительным советом МОТ, является обязательным как с точки зрения международного права, так и с точки зрения турецкого права. Для того, чтобы решение было полностью выполнено, в следующей петиции приводится подробный план действий по исправлению этого несправедливого решения.

В петиции содержится просьба к МОТ оставить в силе свое решение и принять меры для выполнения решения Совета директоров:

Пожалуйста, найдите минутку, чтобы прочитать петицию и поддержать ее. Подпишите и внесите свой вклад в действия правительственных чиновников МОТ и ПСР.

 

Переведено Elizaveta Rusakova, переведено с The decision of the International Labor Organization (ILO) following the failed 2016 coup in Turkey

 

References

Michael Rubin, (2017), ‘Did Erdogan stage the coup?’,  AEIdeas

David Lepeska, (2020), Th e ‘gift f ro m god’ th at cru sh ed Turkish d emocra cy , Retrieved fro m

http://ahval.co/en84353

Source URL: Human Rights Watch, https://www.hrw.org/news/2016/07/18/turkey-protect-rights-law-after-coupattempt