Zorla veya İstem Dışı Kaybetmeler Çalışma Grubu Raporu (WGEID), 16 Mayıs 2020 – 21 Mayıs 2021 tarihleri arasında incelenen zorla ve istem dışı kayıplar hakkında bir rapor yayınladı. Raporun kapsadığı bu dönemde boyunca, Çalışma Grubu 30 ülkeden 651 yeni zorla kaybolma olayı bildirdi.
kaynak https://www.alhaq.org
Çalışma Grubu birincil görevi kayıp olduğu bildirilen kişilerin akıbetini veya nerede olduğunu belirlemede ailelere yardımcı olmak olan, evrensel bir yetkiyle kurulmuş ilk Birleşmiş Milletler insan hakları tematik mekanizmasıdır.
Türkiye’de, Çalışma Grubu raporlama döneminin başında 86 adet sürüncemede kalmış vaka bildirmiştir. Bu dönem boyunca hükümet tarafından sadece 2 vaka açıklığa kavuşturulmuştur.
Çalışma Grubu ayrıca, çoğunlukla sözde terörle mücadele operasyonlarının bir parçası olarak, kendi vatandaşlarını veya üçüncü ülke vatandaşlarını yakalamak amacıyla, diğer devletlerin katılımı, desteği veya rızasıyla zorla kayıplara yol açan başka ülkelerden kaçırma vakalarını da belgelemiştir.
kaynak https://pro-justice.org
Zorla kaybolmalar da dahil olmak üzere ağır insan hakları ihlallerine ilişkin ciddi ithamlar, Kosova’dan Türkiye’ye yapıldığı iddia edilen uluslararası adam kaçırma vakalarından hemen önce, bu vakalar olurken ya da kaçırmadan hemen sonra Çalışma Grubuna bildirilmiştir. Rapor, terörle mücadele ve ulusal güvenliğin korunması bahanesiyle ülke dışından kaçırılmaların ve zorla geri göndermelerin sürekli meşrulaştırılması konusundaki endişeleri dile getiriyor. Bu nedenle Çalışma Grubu, Türkiye Hükümetini, Tüm Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Bildirge’nin 2. maddesinde belirtildiği gibi, zorla kaybetmeleri önlemeye ve sona erdirmeye çağırıyor. Çalışma Grubu savaş tehdidi altında olmak, savaşta olmak, iç siyasi istikrarsızlık veya başka herhangi bir acil durumun hiçbir koşulda zorla kayıpları haklı göstermek için başvurulabilecek bir yol olmadığını hatırlatmaktadır.
Öte yandan, rapor, zorla kaybetmelerin faillerinin eylemlerinin cezasız kalmasının ve ulusötesi transferlere başvurma eğiliminde bulunmaları konusundaki endişeleri de vurguluyor. Çalışma Grubu, bu zorla transferlerin, transfere konu olan kişinin akıbeti veya nerede olduğu hakkındaki bilgilerin bildirilmemesi veya gizlenmesi durumunda zorla kaybetme suçunun tüm unsurlarını oluştuğunu hatırlatmaktadır. Ayrıca, bu transferler, bireyler özgürlüklerinden mahrum bırakıldığı bu dönem süresince, adaletin yerine getirilmesine engel olmakta ve bireylerin etkili bir hukuk yoluna başvurma ve adil yargılanma haklarını ihlal etmektedir.
15 Temmuz 2016 Başarısız Darbe Girişiminden saatler sonra haklarında gözaltı ve tutuklama kararı çıkartılan, ardından KHK ile işlerinden ihraç edilen 427 Hakim ve Savcının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)’ne yaptıkları başvurunun sonrasında alınan kararla Türkiye, insan Haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle tazminata mahkum edildi.
AİHM 427 Hakim ve Savcının Özgürlük ve Güvenlik haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Türkiye’nin yaşanan hak ihlalleri nedeniyle 427 Hakim ve Savcının her birine 5 bin Euro manevi tazminat ödemesine hükmetti. AİHM bu kararı sonrasında Türkiye, KHK ile ihraç ettiği 427 Hakim ve Savcıya toplamda 2 milyon 135 bin Euro manevi tazminat ödeyecek. Öte yandan AİHM kararı ile Türkiye dünyanın en kalabalık tazminat ödenen dava dosyasının da sahibi oldu.
AİHM TÜRKİYE’Yİ MAHKUM EDEN HAK İHLALLERİNİ AÇIKLADI
Mahkeme, tutuklu bulundukları sırada hakim ve savcı olan başvuranların ilk tutukluluk hallerinin hukuka aykırı olduğuna ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) özgürlük ve güvenlik hakkını kapsayan 5’inci maddesinin 1’inci fıkrasının ihlal edildiğine oybirliği ile karar verdi.
AİHM’DEN TÜRKİYE’NİN SAVUNMASINA RET
Mahkemede Türkiye’yi savunmak için yetkililer yaptıkları savunmada Türk hükümeti olarak 427 KHK’lı hakkında;
“FETÖ/PDY” üyesi oldukları şüphesiyle yakalanıp gözaltına alınan davacı hakim ve savcılar, darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında alınan tedbirlere ilişkin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile görevden uzaklaştırılmıştır.
Darbe girişimi sonrası Türkiye’nin OHAL gerekçesiyle AİHS’ye derogasyon kararı ve davacıların iç hukuk yollarını tüketmemiş olmaları nedenleri temelinde davanın reddedilmesini talep ediyoruz.’’ Dedi.
Ancak savunma AİHM tarafından kabul edilmedi. Mahkeme, Ankara’nın, görevden alınan hakim ve savcıların örgüt bağlantılı olmalarının “suçüstü hali” teşkil ettiği tezini de geri çevirdi.
Dünyanın birçok ülkesinde bugün, ‘Dünya Çocuk Hakları Günü’ nedeniyle çeşitli etkinlik ve sempozyumlar yapıldı. İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) ‘Dünya Çocuk Hakları Günü’ çerçevesinde Türkiye’de Cezaevinde büyüyen çocuklara yönelik rapor yayınladı.
Yayınlanan rapora göre Türkiye’de cezaevinde 803 çocuk cezaevinde annesi ile birlikte kalıyor. Türkiye, bu sayıyla cezaevinde annesiyle beraber kalan mahkum çocuklar sıralamasında dünyada ilk sırada yer alıyor. Avrupa Konseyi Ceza İstatistiklerine göre Türkiye’den sonra cezaevinde annesiyle kalan çocuklar sıralamasında Rusya ve Gürcistan var. Türkiye, Avrupa Konseyi Ceza İstatistiklerine göre aynı zamanda cezaevinde en fazla yoğunluk yaşayan ülke konumunda. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi dikkate alınarak hazırlanan raporda;
0-6 yaş grubu çocukların gelişimi ve ihtiyaçları
Uluslararası Sözleşmeler ve mevzuat ışığında cezaevinde büyüyen çocuklar
Türkiye Cumhuriyeti Kanunları ışığında cezaevinde büyüyen çocuklar
Mevzuatın Uygulanması ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesindeki Hakların Temini
Cezaevinde tutuklu/hükümlü bulunan kadınların ve çocuklarının yaşadığı hak ihlalleri gibi maddeler ana temayı oluşturdu.
MAZLUMDER yayınladığı raporun içeriğinde;
İnsan Hakları, Uluslararası Sözleşmeler ve Mevzuatlar, Türkiye Cumhuriyeti Kanunları, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları çerçevesinde Türkiye’de cezaevinde anneleri ile kalan çocukların haksız ve hukuksuz bir şekilde tutulduğunu kanun ve maddelerle ortaya koydu.
T.C ANAYASA KANUNLARI
Çocuklu kadınlara kanunen tanınan imtiyazlar;
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un (5275 sayılı Kanun) 16. Maddesinin 4. Fıkrasına göre: “Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır. Çocuk ölmüş veya anasından başka birine verilmiş olursa, doğumdan itibaren iki ay geçince ceza infaz olunur.”
Tutuklu ya da Hükümlünün Cezaevinde Çocuğu ile Kalabilmesine İlişkin Kanuni Düzenlemeler;
5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün bakıma muhtaç çocuklarının barındırılması” başlıklı 65. Maddesinde; (1) “Anaları hükümlü olup da dışarıda korumasına bırakılacak kimsesi bulunmayan sıfıraltı yaş grubundaki çocuklar, analarının yanında kalabilirler. Bu çocuklar gündüzleri ceza infaz kurumu bünyesindeki veya Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu veya diğer kurum ve kuruluşlara ait kreş ve gündüz bakımevlerinde barındırılırlar. (2) Analarının yanında kalan çocuklara, yaş ve durumlarına ve ihtiyaçlarına göre yiyecek ve içecek verilir. (3) Üç yaşını doldurmuş çocuklar, hâkim kararıyla çocuk yuvalarına veya yetiştirme yurtlarına yerleştirilebilirler. Bu çocukların belirlenecek bir program ve usule göre zaman zaman analarıyla temasları sağlanır.
Mevzuatın uygulanması ve birleşmiş milletler çocuk hakları sözleşmesindeki hakların temini dört ana başlık altında toplandı. Bunlar:
Hayatta kalma hakkı
Gelişme hakkı
Korunma hakkı
Katılım hakkı
Tutuklu ya da Hükümlünün Cezaevinde Çocuğu ile Kalabilmesine İlişkin Kanuni Düzenlemeler ise şöyledir:
Tutuklu ya da Hükümlünün Cezaevinde Çocuğu ile Kalabilmesine İlişkin Kanuni Düzenlemeler 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün bakıma muhtaç çocuklarının barındırılması” başlıklı 65. Maddesinde;
(1) “Anaları hükümlü olup da dışarıda korumasına bırakılacak kimsesi bulunmayan sıfıraltı yaş grubundaki çocuklar, analarının yanında kalabilirler. Bu çocuklar gündüzleri ceza infaz kurumu bünyesindeki veya Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu veya diğer kurum ve kuruluşlara ait kreş ve gündüz bakımevlerinde barındırılırlar.
(2) Analarının yanında kalan çocuklara, yaş ve durumlarına ve ihtiyaçlarına göre yiyecek ve içecek verilir.
(3) Üç yaşını doldurmuş çocuklar, hâkim kararıyla çocuk yuvalarına veya yetiştirme yurtlarına yerleştirilebilirler. Bu çocukların belirlenecek bir program ve usule göre zaman zaman analarıyla temasları sağlanır hükmü yer almaktadır. Madde içeriğine bakıldığında düzenlemenin oldukça yüzeysel ve yoruma açık olduğu anlaşılmaktadır. Maddenin gerekçesi ise şu şekildedir; “Madde iki esası saptamaktadır; anne bakımına muhtaç olan sıfır – altı yaş grubundaki çocukların gereksinimlerini karşılamak ve ceza infaz kurumlarına alınan çocukların beden ve ruh sağlığı açısından örselenmelerini önlemek; bu nedenle, hükümlü çocuklarının gelişimlerini sağlayacak çevre, eğitim ve etkileşim olanaklarına kavuşturulması için önce çocuğun dışarıda korumasını sağlayabilecek anası dışında bir kimsesi olup olmadığı araştırılacaktır; varsa ve ehliyetli ve istekli ise çocuk ona bırakılacaktır. Böyle bir kimsesi yoksa veya ehil yahut istekli değilse yahut emzirilme olanağı varsa çocuk anası yanında bırakılabilecektir. Ancak gündüzleri, çocuğun infaz kurumu bünyesindeki kreşlerde veya gündüz bakımevlerine gönderilmeleri, geceleri ise annelerinin yanında kalmaları temin edilecektir. Analarının yanında kalan çocukların, kötü beslenmeye bağlı olarak fizik gelişim geriliği göstermelerini önleyebilmek amacıyla, ikinci fıkrada bu çocukların beslenmesine ilişkin hükümler konulmuştur. Maddenin üçüncü fıkrasında, ceza infaz kurumunda bulunan üç yaşını doldurmuş çocukların, hâkim kararı ile çocuk yuvalarına veya yetiştirme yurtlarına yerleştirilmeleri öngörülmüştür. Ancak bu çocukların anaları ile temasları koparılmayacak ve temasların zaman zaman bir program çerçevesinde sürdürülmesini sağlayacak usul ve programlar geliştirilecektir
YAŞANAN HAK İHLALLERİ
S.P: 2 senedir tutuklu olduğunu, 2 kişi ile birlikte hücrede kaldığını, infaz koruma memurlarının zaman zaman kötü söz ve muamelelerine maruz kaldığını, çocuklarının Çocuk Esirgeme Kurumunda olduğunu ve 2 yıldır telefonla dahi görüştürülmediğini ifade etti.
H.Y: 2 senedir tutuklu bulunduğunu, çocuğunu yalnızca 1,5 ay yanında tutabildiğini, 6 yaşına girer girmez ailesine teslim etmek zorunda kaldığını, Çölyak hastası olmasına rağmen sağlığına uygun yiyeceklerin kendisine verilmediği yönünde ifadelerde bulundu.
S.D: 15 aydır tutuklu bulunduğunu, 4,5 ve 2,5 yaşında iki çocuğu ile hücrede kaldığını, infaz koruma memurlarının kötü söz ve muamelesine, çocuklarını yurda gönderme tehditlerine maruz kaldığını; cezaevine ilk geldiği günlerde küçük çocuğuna mama yapabilmek için sıcak su istediğini, ancak vermediklerini; günlük 1 saat olan bahçe izinlerine soğuk havalarda çocukların hasta olmasına rağmen zorla çıkarıldıklarını, çıkarıldıklarında çocukların tuvaleti geldiğinde süre bitmeden içeri almadıklarını; 4,5 yaşındaki oğlunun kreşe gittiğini, 2,5 yaşındaki çocuğunun ise kreşe gitmeyip yalnızca haftada 1 saat oyun odasına gidebildiğini ifade etti.
S.Ö: 4,5 aydır terör örgütü üyeliği isnadıyla tutuklu bulunduğunu, 2 yaşındaki kızı ile birlikte hücrede kaldığını, cezaevinde verilen mamanın tek marka olduğunu, çocuğunun bu mamayı yemediğini başka markaların kantine getirilmesini ve ücret karşılığında almak istediklerini cezaevi yönetimine söylediğini, yazılı dilekçe ile de başvurduğunu ancak 2 ay sonra kantine farklı markaların mamalarının geldiğini, bu süreçte ve devamında su ısıtıcısında pirinç unu ile mama yapmaya çalıştığını, topaklı ve yanık olduğu halde çocuğu aç kalmasın diye yedirmeye çalıştığını, çocuğunun ek gıda olarak yemeklerden de yemesi gerekirken cezaevi yemeğini yemediğini, diğer suçlardan tutuklu olanlara haftada bir küçük kavanoz mama verilirken kendisine ayda bir verildiğini, şikayet ettikten sonra ayda dört tane verildiğini ancak bunun da bazen sekteye uğradığını belirtmiştir. S.Ö devamında, cezaevine kesinlikle oyuncak alınmadığını, önceden Lego oyuncaklara izin verdiklerini duyduğunu ancak şu anda hiçbir oyuncağın verilmediğini, kızının elinden düşürmediği bez bebeği ise 2016 yılından beri tutuklu olan bir kadının verdiğini, kızının kreşe haftada 1 gün gittiğini, oradaki oyunların kızının yaşına uygun olmadığını bundan dolayı oynayamadığını, oyun odasına hiç gitmediğini, arada bir spor salonuna gittiklerini orada da kendilerine göre aletlerin olmadığını ifade etmiştir. Ayrıca yaşadığı zorlukların anlatmakla bitmeyeceğini belirten S.Ö, günlük bahçeye çıkma saatlerinin 11 veya 12’de başlamak üzere bir saat olduğunu, müdürün istediğiniz vakitte çıkabilirsin demesine rağmen gardiyanların keyfine göre çıkardıklarını ve bahçeye çıkınca çocuğun tuvaleti geldiğinde içeriye almadıklarını, butona basmalarından yarım saat sonra gardiyanın geldiğini, çocuğu koridorda kedi görüp sevmek için koşmaya başlaması üzerine çocuğu gören gardiyanın bağırarak “al şu çocuğunu geri zekalı kadın, biz senin çocuğunu mu bekleyeceğiz!” şeklinde hakaret ettiğini, çocuğunun parmağını demir kapıya sıkıştırmasına rağmen ancak 15 gün sonra cezaevi doktoruna götürüldüğünü, tedavisinin yapılmadığını ifade etti.
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu ; Pandemi koşullarında Türkiye’de çocukların yaşamlarında meydana gelen değişiklik ve hak ihlallerini inceleyen bir rapor yayınladı. Komisyon’un gerçekleştirdiği araştırmaya Türkiye’nin 81 ilinden ebeveynler ve çocukları katılım sağladı.
Araştırmada Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 4 temel ilkesi dikkate alındı. Bu ilkeler; Ayrım gözetmeme (Madde 2), çocuğun yüksek yararı (Madde 3), yaşama ve gelişme hakkı (Madde 6), katılım hakkı (Madde 12) çerçevesinde gerçekleşti.
Toplam 366 katılımcıyla gerçekleşen ve anket yöntemi kullanılarak yapılan araştırmanın ilk aşamasında 19 soruyla ebeveynlere sorular soruldu. Araştırmanın İkinci aşamasında ise çocuklardan 23 soruya cevap vermeleri istendi.
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu anketin ilk kısmında çocukların yaşı, cinsiyeti, ikamet edilen il, ailenin gelir-çalışma durumu, Pandemi koşullarında değişen eğitim, sağlık ve ekonomik durumları, ebeveynlerin kaygı düzeyleri ve onların gözünden salgın döneminde çocukların değişen kaygı düzeyleri hakkında bilgi edinmek amaçladıklarını belirtirken;
Anketin ikinci kısmında ise çocukların Pandemi koşullarında değişen rutinleri ve ebeveyn ilişkileri, online eğitim sürecine dair görüşleri, yaşadıkları aksaklıklar ve bunların sebepleri, özledikleri şeyler ve gelecek planlarına dair sorular yönlendirilerek çocukların süreçten nasıl etkilendiğini açıklamaya çalıştıklarını aktardı.
Komisyon Raporda veriler ışığında çocukların Pandemi sürecinden negatif yönlü etkilendiğini açıkladı. İşte çocukları etkileyen olumsuz pandemi etkenleri ;
15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi sonrasında Türkiye’nin muhaliflere işkence yaptığı iddiasıyla İşviçre’nin Cenevre şehrinde kurulan ‘Türkiye Halk Mahkemesi Duruşması’nda karar açıklandı. Mahkemeye Türkiye’yi temsilen savunma makamı adına davet edilen Türkiye Hükümeti katılmadı.
Başkanlığını Prof.Dr.Francoise Barones Tulkens’in yaptığı Türkiye Halk Mahkemesi Duruşması heyetinde Yargıç Dr. Johann van der Westhuizen, Prof.Dr. Giorgio Malinverni , Prof.Dr. Ledi Bianku , , Angelita Baeyens, John Pace yer aldı. Mahkemenin raportörleri ise Prof. Dr. Clara Burbano Herrera, Jasmina El Kadduri , Martijn Vermeersch , Esther Theyskens oldu. Raportörler ilk gün sonunda Türkiye’nin 15 Temmuz Darbe Girişimi yargılamalarında işkence yaptığına dair raporu basına duyurdu.
KARAR RAPORU
“Tribunal, Türkiye’de sistematik işkence uygulandığına karar vermiştir. 22 Temmuz 2016’da Türkiye hükümeti, işkenceyi yasaklayan anlaşmadan bir süreliğine muaf tutulmak istenmiştir. Böylesi bir muafiyet söz konusu dahi olamaz.”
‘TÜRKİYE İŞKENCE KONUSUNDA ULUSLAR ARASI ANLAŞMALARA UYMADI’
“Tribunal, tanıkların yanı sıra, eşleri ve çocuklarının da tecavüz ve işkenceye tabi tutulacaklarına dair anlatımları ciddiyetle incelemiştir. Tribunal, Türkiye Hükümeti’nin işkence konusunda uluslararası anlaşmalara uymadığını tespit etmiştir.”
TÜRKİYE, “ZORLA KAÇIRMALARDA” DA SUÇLU BULUNDU
“Tribunal, Türkiye Hükümeti’nin ‘Zorla kaçırılmalar’ konusunda suçlu bulmuştur. Türkiye Hükümeti’nin zorla kaçırılmalar ve zorla yok etmelerin söz konusu olduğu açıkça görmüştür.
Tribunal, Türkiye’deki Basın ve ifade özgürlüğü konusunda devlet eliyle yapılan bir baskıyı net olarak görmüştür.”
‘CEZASIZLIK, İŞKENCE VE ZORLA KAYBETME OLAYLARINI PEKİŞTİRİYOR’
“Türkiye’de insan hakları ihlalleri soruşturulmamaktadır. Devlet görevlilerinin işledikleri suçlara karşı harekete geçilmemektedir. Türkiye’de cezasızlık, işkence ve zorla kaybetme olaylarını pekiştirmektedir.”
“Türkiye’de darbe girişiminden sonra ihraçlar yoluyla yargı üzerinde sindirme politikası izlenmiştir. Türkiye’de siyasetin yargı üzerinde ciddi etkisi vardır. Türkiye hükümeti basın özgürlüğü konusunda uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmemektedir.”
‘TÜRKİYE’DE GÜPEGÜNDÜZ, KAMERALAR VE TANIKLAR ÖNÜNDE ZORLA KAÇIRMALAR YAŞANIYOR’
“Yurtiçi ve yurtdışında MİT aracılığı ile zorla kaçırma olayları yaşanmaktadır ve Türk hükümeti bu durumu kabul etmektedir. Türkiye’de güpegündüz, kameralar ve tanıklar önünde zorla kaçırmalar yaşanmaktadır.”
“Türkiye’de, devlet görevlileri tarafından işlenen suçlar konusunda isteksiz davrandıkları ve bu suçların cezasız kaldığı görülmektedir. İnsan Hakları ihlalleri ile ilgili yargı sürecinin sağlıklı yürümediği görülmektedir. Bu da vatandaşların yargının bağımsızlığı ve adalete erişimini engellemektedir.”
‘TÜRKİYE, CEZASIZLIK KONUSUNDA ÜZERİNE DÜŞEN SORUMLULUĞU YERİNE GETİRMEDİ’
“Tribünal, Türkiye devletinin, cezasızlık ve adalete erişim ile ilgili üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediği net olarak görmüştür. Tribünal’in kaygı ile belirtmek istediği nokta şudur: Mevcut hukuki çerçeve yeterli teminat noktaları sunuyormuş gibi görünse de bu teminat, Gezi Parkı olayları ve 17-25 yolsuzluk soruşturmaları sürecinde maalesef işletilmemiştir. Yasalarda yapılan sürekli tadilatlar, yargı bağımsızlığını azaltmış ve yaralamıştır. Şubat 2013’teki HSYK yasasında yapılan değişiklik HSYK’nın bağımsızlığını ortadan kaldırmıştır.”
‘4560 HAKİM VE SAVCININ GÖREVDEN ALINMASI YARGININ SİNDİRİLMESİ ANLAMI TAŞIYOR’
“4560 hakim ve savcının HSYK’nın hazırladığı bir liste ile görevden alınması, yargı önüne çıkarılmaksızın terör örgütü ile ilişkilendirilerek görevden el çektirilmiş tutuklanmış ve/veya ihraç edilmiştir bu da yargının korkutulması ve sindirilmesi anlamını taşımaktadır.”
‘İŞKENCE VE ZORLA KAYBETME, SİSTEMATİK VE ÖRGÜTLÜ’
“Darbe girişiminden bu yana işkence ve zorla kaybetme olayları sistematik ve örgütlü bir şekilde gerçekleşmiştir. Ağır insan hakları ihlallerinin sonuçlarının uzun vadede mağdurların hayatlarını etkileyecekleri açıktır.”
‘İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR KATEGORİSİNDE VE SANIKLAR AĞIR CEZA ALABİLİR’
“Türkiye’de 15 Temmuz 2016’dan sonra Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlalleri, işkence ve zorla kaybetmeler ve insan kaçırmalar münferit (bireysel) olarak görülemez, Tribünalin görüşü Türkiye’de işlenen bu suçların, yaygın ve sistematik olarak yapıldığı şeklindedir. Tribünal sırasında yapılan tanıklıklar ve sunulan raporlar, uluslararası yargı makamlarına ulaştırılırsa, tüm bu suçların ‘İnsanlığa karşı işlenen suçlar’ kategorisinde değerlendirilir ve sanıklar ağır cezalar alabilir.”
(TURKEY TRIBUNAL) TÜRKİYE MAHKEMESİ HAKİMLERİ VE ÖZGEÇMİŞLERİ
Turkey Tribunal’e katılan ve bunun karşılığında herhangi bir ücret talep etmeyerek gönüllü olarak yargılamaları gerçekleştiren hakimlerin özgeçmişleri ve Hukuk kariyerleri ise şöyle:
Başkan Prof. Em. Dr. Françoise Barones Tulkens 1976-98: Université de Louvain la Neuve’de profesör
1998-2012: Strazburg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi?nde yargıç ve daha sonra başkan yardımcısı
2012-2016: BM Kosova İnsan Hakları Danışma Paneli Üyesi
2013-2018: AB Temel Haklar Ajansı Bilim Kurulu Üyesi
2016-2017: “Monsanto Tribunal Mahkemesi » başkanı
Dr. Johann van der Westhuizen 1976-1998: Pretoria Üniversitesi’nde İnsan Hakları Merkezi profesörü ve kurucu direktörü
1999-2004: Güney Afrika Yüksek Mahkemesi Transvaal Şubesinde Yargıç
2004-2016: Güney Afrika Anayasa Mahkemesi eski Hakimi
Angelita Baeyens
Halihazırda Robert F. Kennedy İnsan Hakları Uluslararası Savunuculuk ve Dava Takibi Başkan Yardımcısı
2012’den beri Georgetown Üniversitesi Hukuk Merkezi’nde Yardımcı Hukuk Profesörü
2012-2014: BM Siyasi İşler Bakanlığı Siyasi İşler Sorumlusu
2006-2012: Inter-American İnsan Hakları Komisyonu’nda hukuk görevlisi
Prof. Em. Dr. Giorgio Malinverni
Halen Avrupa Konseyi İdare Mahkemesi Başkan Yardımcısı
1965: Cenevre’deki Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü’nde Doktora
2011: Zürih Üniversitesi tarafından fahri doktor unvanı verildi
1974-1980: Cenevre Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Profesör
1990-2006: Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu)
2007-2011: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Hakimi (Strazburg)
Prof. Dr. Ledi Bianku
Halen Strazburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Enstitüsü’nde Doçent
2008-2019: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Hakimi
2006-2008: Venedik Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu Üyesi
Sabikan, Arnavutluk Sulh Hakimi Yüksek Okulu ve Tiran Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde (Arnavutluk) insan hakları, AB hukuku ve uluslararası kamu hukuku dersleri verdi.
Dr. John Pace
Uluslararası arabuluculuk ve uluslararası anlaşma prosedürleri ile ilgilenen uluslararası insan hakları hukuku uzmanı
2000-2002: New South Wales Üniversitesi Avustralya İnsan Hakları Merkezi Direktörü, şu anda Diplomasi Eğitim
Türkiye’deki insan hakları ihlallerini yargılamak için kurulan Turkey Tribunal dördüncü gününde Cenevre’de devam etti.
Turkey Tribunal’inin 4.gününde yargı bağımsızlığı ve adalete erişimle ilgili HDP eski Milletvekili Faysal Sarıyıldız, eski Cumhuriyet Savcısı Hasan Dursun ve eski hakim tanık olarak dinlendi.
‘’DÜNYADA SAVAŞ SUÇLARINA MÜDAHALE ETME İRADESİ YOK’’
HDP eski Milletvekili Faysal Yıldız, 2015 yılında Cizre’de yaşanan insanlık dışı suçları anlattı. Şırnak ilinin Cizre ilçesinde yaşanan ve 79 gün süren hendek operasyonlarında insanlık ve savaş suçları işlendiğini ifade eden Sarıyıldız; Cizre’de çoğu kadın ve çocuk 288 kişi öldürüldü. 79 günün ilk 40 günü kesintisiz bir şekilde ve her gün mutlaka iki ya da üç insan öldürüldü. 15 kişi intihar etti. 120 bin insan travma yaşadı. Pek çok kişi halen psikolojik tedavi görüyor. 2015 yılında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar olarak nitelendirilebilecek olaylar yaşandı. Dünyada savaş suçlarına müdahale etme iradesi yok. Bu çok korkunç! diye konuştu.
HDP eski Milletvekili Faysal Yıldız
‘’BEN SENİ TUTUKLAMAK ZORUNDAYIM, AKSİ TAKTİRDE BEN TUTUKLANIRIM’’
Eski Cumhuriyet savcısı Hasan Dursun, yargıdaki hukuksuzlukların boyutuna değindi. Dursun; ‘’4 gündür dinlediğimiz ve maalesef Türkiye’nin 100 yıllık tarihinden itibaren günümüze kadar gelen bir hukuksuzluk pratiği var. Bu bugün neden daha çok önemli? Çünkü yapılan hukuksuzluklar daha önceden bu kadar nobranca, bu kadar aleni ve bu kadar göstere göstere yapılmıyordu. Dolayısıyla bugün iktidar bu şekilde bir hukuksuzluk yapmak amacıyla 5 bin tane hakim ve savcıyı atmak zorundaydı. Zira 15 temmuzda bir darbe meydana geldi. Normalde darbe olduğunda darbeyi düşünen askeri birlik kendisine engel olabilecek diğer askerleri pasifize eder. 15 Temmuz ve sonrasında asker eliyle değil yargı eliyle darbe planlaması yapıldı. Bu planlamanın karşısında olabilecek, diğer hakim ve savcıların cesaretini kırabilecek ve ya onların yaptıklarını kayda geçebilecek diğer tüm hakim ve savcının yok edilmesi gerekiyordu. Bunu da Recep Tayyip Erdoğan’ın Allah’ın lütfu olan 15 Temmuz’u ile gerçekleştirdiler.
16 Temmuz sabahı daha darbe devam ediyorken 2745 hakim ve savcıyı açığa alıp aynı gün göz altı kararı verildi. Beni göz altına alan emniyet mensuplarına, sonrasında bu kararı veren savcıya ve tutuklama kararını veren hakime ısrarla hakkımdaki delillerin ne olduğunu sordum. Bana şu itirafı yapmak durumunda kaldılar: ‘’Evet biz seni biliyoruz. Çok çalışkan ve başarılı bir savcısın. Ancak bize isim listesinin olduğu bu belge dışında bir belge verilmedi. Fakat sonrasında çuvallar dolusu belge göndereceklerini vad ettiler. Ben seni tutuklamak zorundayım aksi taktirde ben tutuklanırım.’’
Eski Cumhuriyet Savcısı Hasan Dursun
‘’TÜRKİYE’DE DÜŞMAN HUKUKU UYGULAMASI VAR’’
‘’1000’den fazla hakim-savcı halen cezaevinde. Daha fazlası cezaları kesinleştiği için cezaevine girmekle karşı karşıya. Cezaevinde 30 ay kadar tutuklu kaldım. Erdoğan iktidarının düşmanlaştırdığı bir kişinin anayasa tarafından tanımlanan uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan bir hakkı kullanması mümkün değildir. Çünkü onlar insan yerine konulmuyorlar. 5 bin hakim savcı haklarındaki iddianamelerde görevlerini ihmal ettikleriyle ilgili hiçbir delil yok. 15 Temmuz’a geldiğimizde muhalif görülen, ihraç edilecek hakim ve savcılar tespit edilmişti. Tüm adliyelerde Yargıda Birlik Platformuna üye olanlar vatansever diğerlerinin terörist ve vatan haini olduğu algısıyla listeler hazırlandı. 15 Temmuz gecesi hazır olan listelerle gözaltı ve tutuklamalar yapıldı. Hakim ve savcıların siyasi davalarda iradelerinin olmadığını gördüm. 1000 hakim ve savcıyı ilgilendiren karar sadece 1 satırdan oluşuyordu. Gerisi 1000 kişilik bir isim listesiydi. Türkiye’de düşman hukuku uygulaması vardır.’’
‘’BAKIMA MUHTAÇ ÇOCUKLARIMA RAĞMEN TUTUKLANDIM’’
8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılan tanık eski hakim Süleyman Bozoğlu, iki otizimli çocuğunun bakımını yapmak zorunda olmasına rağmen tutuklandı. Soruşturma sırasında ve hapis sürecinde maruz kaldığı hukuka aykırılıklarla ilgili konuşan Bozoğlu şunları söyledi: ‘’15 Temmuz 2016 yılında fiilen görevde değildim. Çocuklarımın eğitim ve tedavileriyle ilgilenmek için bir yıl ücretsiz izne çıktım. 15 Temmuz gecesi Ankara Emniyet müdürlüğüne 900 metre mesafede olan evimde eşim ve çocuklarımla birlikteydim. Bu şu açıdan önemlidir. Ankara emniyet müdürlüğü o gece ciddi çatışmaların olduğu bir yerdir. Haliyle çocuklarım çok korktu ve sabaha kadar annesiyle birlikte onları teskin etmekle uğraştık. Gecenin ilerleyen saatlerinde Ankara başsavcı vekilinin, daha askeri kalkışmaya katılan askerler göz altına alınmadan, 2 anayasa mahkemesi üyesi, onlarca Danıştay ve Yargıtay üyesi, binlerce hakim-savcı hakkında göz altı kararı verildiğine ilişkin açıklaması üzerine bir gariplik olduğunu ben de hissettim. 16 Temmuz sabahı açığa alınanlar ve hakkında göz altı kararı verilen kişiler arasında olduğumu gördüm. 22 Temmuz’da iki avukatımla birlikte savcılığa ifade vermeye gittim. İfade sırasında savcıya elindeki delillerin ne olduğunu sordum. Sadece Ankara başsavcılığının üst yazısı, elinde de hakim-savcı listesinin olduğunu ifade etti. Fakat bu yazı ve listeyi bize göstermedi. Savcıya, yaptığı soruşturmanın usule aykırı olduğunu, hakkımda soruşturma yapma yetkisinin bulunmadığını söyledim. Çünkü kanunda hakimlere ve savcılara soruşturmanın nasıl yapılacağının açık olduğunu, bu şartların soruşturma dosyasında olmadığını, ortada bir suç halinin olmadığını açıkça söyledim. Buna rağmen talimatın gereğini yapmak zorunda olduğunu ifade etti.
Çocuklarımın yüzde 90 oranında bakıma muhtaç olduklarını ve onlarla ilgilenmem gerektiğini söylediğim halde beni tutuklamaya sevk etti.
Eski Hakim Süleyman Bozoğlu
DİJİTAL DELİLLER MAHKEME KASASINDA SAKLANDI
Tutuklandıktan sonra 11 ay boyunca hiçbir hakim karşısına çıkmadığını ifade eden Bozoğlu, ‘’Tutuklama incelemeleri dosya üzerinden yapıldı. Avukatımla görüşmem sırasında bile yanımızda bir memur bulunuyordu ve konuştuklarımızı not alıyordu. Avukatıma yazmış olduğum mektuplar idare tarafından okunuyor ve üzerlerine ‘’görüldü’’ mührü vuruluyordu. Bu da etkin savunma hazırlığı yapmamıza engel oldu. İddianamem mahkeme tarafından bana tebliğ edildikten sonra ben mahkemeden dosyadaki tüm delilleri dijital ve kağıt olarak tarafıma gönderilmesini istedim. Fakat mahkeme bu talebimi karşılamadı. Özellikle dijital delillere avukatlarım dahil hiçbir şekilde ulaşamadık. Çünkü dijital deliller dosyada CD olarak değil, mahkemenin kasasında saklanıyormuş.’’ dedi.
20 Eylül Pazartesi Türkiye Tribunali’nin işkence ile ilgili oturumunda anlatılanlar ruhumu yordu. İsterim ki hep güzeli konuşalım, ya hayır söyleyip ya susalım. Ancak dilsiz şeytanlardan olmamak için, sırtına dert yüklenecek kelimeler de lazim.
Gökyüzünde kuşları izler misiniz? Ne kadar kalabalık olsa da birbirine çarpmadan uçarlar. İzleyene huzur verir genişlik verir, hatta bazen kanatlanıp uçasımız gelir. Bazı huzuru tadamayanlar izlemek şöyle dursun eline sapanı alır başlar bir bir vurmaya. Latifeleri sukut etmis, idrak mahalleri rahmetin genişliğinden perdelenmişler için zevk, senfonide kendine has bir nota olmak degil, o senfoniyi susturmaktır ya da patırdamaktır artık. Ulvi zevkleri hissedemeyenler icin geriye sufli olanlardan başka çare kalmamıştır. Kılıfını da hazırlar av der, spor der, der der der. Bugün cadı avına soyunanların sapanları uzun menzilli, sayıları ise bir hayli çok. Attıkları taşların kendilerine bir gün geri geleceğini hesap etmeden, koltuklarının geçici ihtişamına kapılmış durumdalar. Kaç perde olursa olsun her tiyatronun ise bir sonu var, alkışla zehirlenmiş olmak bunu degistirmez.
Ve gördük ki;
Polis adını almak, maaşlı bir işkenceci olmayı değiştirmiyor.
Gazetede yazmak, satılık kalemin yalancı mürekkebi olmaya mani değil.
Süperstar misali haber sunmak, sirk sihirbazlığına engel degil.
Yöneten konumuna gelmek, manipulatif bir zalim olmaktan korumuyor.
Ve göreceğiz ki;
Bugün elindeki balyozla tepeye inenler, mutlaka hesap vercek.
Umut hep var. Bu gökyüzü sapancıların, sirk cambazlarının degil. Eger olsaydı, ülkede nasıl terör estigini cümle aleme anlatabilirlerdi. 50 gün kadar önce kendilerine ulaşan, devlet birimlerine yöneltilen suçlamalar karsında birinin temsilen cevap vermesini isteyen mektubu cevaplamaya yüzleri olurdu. Türkiye’de tutturdukları terorist türküsünü her yerde soyleyebilirlerdi. Ne bir cevap, ne de yapılan işkencelereö haksızlığa, hukuksuzluğa, onursuzluklarına karsı; koruyacak bir kılıfları var.
Ancak işkence var, mahkemelerle hınçlarını alamayanlara tutukluları avret mahalleri dahil soyup şiddet uygulamak var, filisitin askıları elektirik şokları, kamera kayıtları ile delilli adam kaçırma operasyonları, hukuksuz haftalarca ciddi şiddete maruz bırakan gözaltıları var. Kadınlara tecavüz haddine ulaşmış vergilerle beslenen boynu tasmalılar var. Güçlü Türkiye diye avaz avaz bağırıp, adam kaçırma seviyesini uluslararası boyuta taşımakla kalmamış; bu konuda raporlara somut delillerle malzeme olmuş; dünyada adam kaçırma operasyonlarında Tükiye’yi birinci sıraya yükseltmiş; devlet perdesi ile legalleşmeye çalışan bir eşkiyalar topluluğu var.
Şu zamanda devletin resmi zorbalık, güç ve mevki zehirlenmesi. Bu dinin mensuplarına ayetler medya ile inmekte. Ayetler arasında ‘Ey iman edenler! Eger fasığın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.’ yok. Hz. Ömer zamanındaki gibi de değil işler; Hz. Ömer’in kendi işleri için kullanmadığı devletin mumunu, mumla arıyoruz. Bu hurafeler kitabında zekat zenginlere, ki vergilerle daha zengin olsunlar. Efendimizin üzerinde uyuduğu hasırın itibarına savaş açılmış.
Savaşlarda on kişiye okuma yazma öğretenin serbest bırakılması da yok bu dinde, öğretmenler hapiste. Belki tek taraflı açılmış bir savaş var, kalem kılıçtan keskin ya bu yüzden aydınlar yazarlar hapiste. İyilikte yarışınız sözüne rağbet eden, 80 yaşında bazlama yapıp burs veren teyzem bugün silahlı terör örgütü üyesi yaftasıyla hapiste. ‘Bin mütedeyyin ve cehennem hapsini her vakit tahattur eden adamların idare ve inzibati, on namazsız ve itikadsız, yalnız dünyevî hapsi düşünen ve haram helâl bilmeyen ve kısmen serserilige alışan adamlardan daha kolay olduğu, çok tecrübelerle görülmüs.’ satırlarını okuyup, mutlak görenin yaratıcı olduğunu hatırlamak için bir araya gelenler hapiste.
Sapancılar aldanmasın. Bugün bağımsız halk mahkemesinde dahi söz söylemeye güç yetiremeyen sapancılar verilen mühlete aldanmasınlar. Sapancıların şakşakçıları aldanmasın, mülk bakarası ilahlari onları, ‘Yüzleri ateşe çevrildiği gün, keske Allah’a itaat etseydik, resulu dinleseydik” diyecekler. Ve ekleyecekler: “Rabbimiz! Biz efendilerimizi ve büyüklerimizi dinledik, onlar da bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları ağır bir şekilde lânetle!’ ayetinin müjdesinden alıkoymayacak.
Peki ya kanatlarını ruh semasında çırpan, kalbin ve ruhun derece-i hayatına yükselen özgür kuşlar nerede? “Zındıka ve küfr-ü mutlaka karşı Risale-i Nur’un bir müdafaanamesidir. Ve bu hapsimizde hakiki müdafaanamemiz dahi budur. Çünkü yalnız buna calışıyoruz.” hakikatine, efendimizin “İnsanlar içinde en ağır imtihana çekilenler peygamberlerdir. Sonra sırasıyla (rütbeleri) onları takip edenler, sonra onları takip edenlerdir” hitabına; “Muttaki olanlar icin şüphesiz ki âhiret yurdu daha hayırlıdır” ayetinin müjdesine muhattaplar nerede? Onu tanıyan ve itaat edenler, zindanda dahi olsa bahtiyar olanlar nerede? Onlar neredeyse hapisane duvarlarının engel olamayacağı, gönle inen rahmet yağmurları orada inşallah.
Ümit ve sevgilerimle..
Sevilay Aydoğdu
Resim Linki:https://b2blogger.com/pressroom/195524.html
Türkiye’nin 15 Temmuz 2016 Başarısız Darbe Girişimi yargılamalarında işkence uyguladığı iddia edilen Türkiye Halk Mahkemesi Duruşması İsviçre’nin Cenevre şehrinde resmen başladı. Mahkeme öncesi yargıçların Türk diplomatların davaları engelleme girişimlerine karşı kararlı olduğunu açıklaması dikkat çekti.
Türkiye Halk Mahkemesi Duruşması Yargıçları Açıklamalarında şu ifadelere yer verdi;
20 Eylül 2021 Pazartesi günü Cenevre’de, Türk rejiminin insanlığa karşı suç iddialarını soruşturmak üzere bağımsız Turkey Tribunal Mahkemesi’nin açılışı yapıldı. Lansmandan önce, davaları susturmak için bir girişimde bulunan Cenevre’deki Türk daimi misyonu, tedarikçilerimize etkinliği iptal ettirmeleri için diplomatik baskı uyguladı. Turkey Tribunal Mahkemesi, uzmanların raporlarını değerlendirmek ve işkence ve kaçırılma mağdurlarının tanık ifadelerini dinlemek için dünyaca ünlü uluslararası yargıçlar, hukuk uzmanları ve akademisyenleri bir araya getirdi.
Mahkeme, Türk Hükümetinin rejim muhaliflerine sistematik işkence, yurt içinde ve yurt dışında yasadışı insan kaçırma ve insanlığa karşı suçlardan suçlu olup olmadığını araştıracak. Dünyanın dört bir yanından altı bağımsız yargıç, 24 Eylül 2021 Cuma günü delillere dayanarak hükmünü açıklayacak.
Mahkemenin gerçekleşmemesi için yapılan girişimlere yanıt olarak, Türkiye Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Em. Belçika eski Devlet Bakanı Johan Vande Lanotte, şunları söyledi:
“Belçika ve İsviçre’deki hükümetler üzerindeki diplomatik baskı, çalışanlara ve tedarikçilere gözdağı verilmesi ve web sitemize yapılan saldırılar bizi durduramayacak” Vande Lanotte devam etti, ” tam aksine. Mahkemenin nihai görüşünün ne olacağına bağlı olarak, Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne somut davalarla bir şikayet hazırlayacağız.”
Cenevre’deki Türk diplomatik Misyonuna altı raporun kopyaları sunuldu ve yanıt vermesi için altı haftadan fazla süre cevap beklenildi. Türk makamları da Turkey Tribunal Mahkemesine katılmaya davet edilmiş ve her gün sunulan delilleri yanıtlamaları için süre tanınmıştır. Johan Vande Lanotte Mahkemeyi engellemek için getirilen baskıyı açıkladı:
“Belçika Hükümeti, Brüksel’deki Türk temsilciler tarafından, (onursal bir ünvan olan) Devlet Bakanı olduğum için beni acil olarak uyarması için temasa geçti. Açıkçası bu kabul edilmedi. Burada Cenevre’de Türk Büyükelçiliği Mahkeme için bizimle çalışan tedarikçilere ekonomik sonuçları olacağına dair baskı yaptı. Fahri profesör olduğum Ghent Üniversitesi de baskı gördü.”
TÜRKİYE 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ YARGILAMALARINDA İŞKENCEDEN YARGILANDI
ÖLÜM, TECAVÜZ VE DAYAK …
İsviçre’nin Cenevre şehrinde Türkiye’nin 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi sonrasında yaşanan insan hakları ihlallerini yargılamak üzere sivil toplum önderliğinde kurulan Uluslararası Türkiye Tribünali Mahkemesi’ne Mahkeme arası sonrası tekrar başlandı ve bu kez kürsüye bir başka işkence mağduru Erhan Doğan geldi.
‘’ ÇIRILÇIPLAK SOYULDUM, COPLARLA DÖVÜLDÜM’’
Erhan Doğan; Gülen hareketine bağlı bir okulda görev yapan tarih öğretmeniydi. Doğan, başarısız darbe girişiminden 10 gün sonra gözaltına alındığını ve darbe girişiminin ardından Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Birimi (TEM) tarafından gözaltı merkezi olarak kullanılan spor salonuna götürüldüğünü söyledi. “İşkence ben geldikten hemen sonra başladı” dedi. “Dövüldüm, çırılçıplak soyuldum ve coplarla dövüldüm” diye ekledi. Doğan, polisin kendisinden en az 10 kişinin ismini vermesini talep ettiğini, aksi takdirde serbest bırakılacağının sözünü verdiğini ve ‘Burada ölebilirsin’ dediler. Burada ölenler var ve kimsenin haberi yok” dediler. “Etrafımda kan izleri gördüğüm bir odaya konuldum” diyerek ölümlerle ilgili söylediklerinin gördükten sonra daha inandırıcı geldiğini sözlerine ekledi.
‘’LÜTFEN BİZE TECAVÜZ ETMEYİN’’
“Polisler beni başka bir odaya aldı. 10 isim vermemi isteyerek kafamı duvara vurmaya başladılar. Reddettim. Bu işkence 10 gün sürdü” dedi. “Bizi soyarlar, coplarıyla döverlerdi. Bize strappado işkencesi yapacaklardı. Saatlerce o pozisyonda tutuldum. Tüm kemiklerim kırıldı sandım”
“Bizi doktorlara götürdüler. Bir doktor bana iyi olup olmadığımı sordu” diyen Doğan, polisler olduğu için doktorlara yaşadıklarını anlatmasına izin verilmediğini, işkenceyi doktora anlatırsa daha fazla işkence yapmakla tehdit ettiğini de sözlerine ekledi.
Doğan, polisin diğer tutuklularla birlikte tutulduğu yere üç kadını getirdiğini gördüğünü söyledi. “Lütfen bize tecavüz etmeyin” diye yalvaran çığlıklarını duyuyorduk. Polis bana, ‘Emrimize uymazsan karının ve kızının başına bu gelebilir’ dedi. Hala o çığlıkları duyuyorum. Kadınlardan bugüne kadar” dediği sırada Erhan Doğan gözyaşlarına boğuldu ve ifadesine ara vermek zorunda kaldı.
Yargıç Johann van der Westhuizen, Doğan’a yaşadığı en acı deneyimin hangisi olduğunu sorduğunda Erhan Doğan ; karısına yönelik fiziksel işkence veya tecavüz tehdidi cevabını verdi. ‘’ ‘’O kadınların çığlıklarını unutamıyorum.’’ Dedi.
Mahkeme Başkanı Dr. Françoise Barones Tulkens, Doğan’a dayak ve strappado dışında maruz kaldığı diğer işkence yöntemlerini anlatıp anlatamayacağını sordu. Doğan, polisin kendisini çırılçıplak soyduktan sonra cinsel organına dokunarak taciz ettiğini söyledi. Doğan’ın ardından Türkiye’de avukat ve insan hakları aktivisti olan Eren Keskin, görüntülü görüşme ile uzaktan ifade verdi. Keskin, işkence konusunda en acil sorunun işkenceyi belgelemenin zorluğu olduğunu söyledi. BM işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza özel raportörü tarafından 27 Kasım tarihleri arasında Türkiye’de görev yaptığı bir raporda kanıtlandığı üzere, başarısız darbe girişiminden sonra Türk gözaltı merkezlerinde kötü muamele ve işkence yaygın ve sistematik hale geldi. ve 2 Aralık 2016. Üst düzey yetkililerin kınama eksikliği ve iddiaları soruşturmak yerine örtbas etmeye hazır olmaları, güvenlik güçleri için yaygın bir cezasızlıkla sonuçlandığını belirtti.
Ankara, Türk din adamı Fethullah Gülen’den ilham alan inanç temelli bir grup olan Gülen hareketini başarısız darbe girişiminin arkasında olmakla suçluyor ve grubu terör örgütü olarak tanımlıyor. Hareket, darbeyle veya herhangi bir terör faaliyetiyle ilgisi olduğunu reddediyor.
Merkezi Hollanda’da bulunan Broken Chalk İnsan Hakları Derneği tarafından düzenlenen ve beş hafta sürecek olan “Görsel Medya Eğitimi”nin tanitim toplantisi 15 Eylül’de gerçekleştirildi.
Türkiye’de maruz kaldıkları insan hakları ihlallerinden dolayı yurt dışına çıkan ve gittikleri ülkelerde sığınma talebinde bulunmak zorunda kalan bir grup eğitimci tarafından 2020 yılının Ekim ayında kurulan Broken Chalk İnsan Hakları Derneğince “Görsel Medya Eğitimi” düzenleniyor. Bu eğitim programının tanıtım toplantısı Broken Chalk Görsel Medya sorumlusu Fadıl Ata ve eş başkanı Ramazan İnce’nin moderatörlüğünde çevrimiçi olarak gerçekleştirildi. Tanıtım programında Broken Chalk Derneği’nin faaliyetleri hakkında genel bilgiler verildikten sonra “Görsel Medya Eğitimi”nin içeriği açıklandı.
Broken Chalk Eş Başkanı Ramazan İnce, değişen dünyada bağımsız video yayımcılığının önemini vurgulayarak katılımcıların eğitim programına günlük yaşamlarında mutlaka zaman ayırmaları gerektiğini belirtti.
Görsel Medya Eğitimi’ne Hollanda, Almanya, Norveç, İsveç ve Birleşik Krallıktan 45 kursiyer katılıyor. 5 hafta sürecek eğitim programı çerçevesinde kursiyerlerin video montajlama ve render işlemleri; temel fotoğraf bilgisi ve kompozisyon oluşturma gibi konularda bilgi sahibi olmaları hedefleniyor.
We use cookies on our website to give you the most relevant experience by remembering your preferences and repeat visits. By clicking “Accept All”, you consent to the use of ALL the cookies. However, you may visit "Cookie Settings" to provide a controlled consent.
This website uses cookies to improve your experience while you navigate through the website. Out of these, the cookies that are categorized as necessary are stored on your browser as they are essential for the working of basic functionalities of the website. We also use third-party cookies that help us analyze and understand how you use this website. These cookies will be stored in your browser only with your consent. You also have the option to opt-out of these cookies. But opting out of some of these cookies may affect your browsing experience.
Necessary cookies are absolutely essential for the website to function properly. These cookies ensure basic functionalities and security features of the website, anonymously.
Cookie
Duration
Description
cookielawinfo-checkbox-analytics
11 months
This cookie is set by GDPR Cookie Consent plugin. The cookie is used to store the user consent for the cookies in the category "Analytics".
cookielawinfo-checkbox-functional
11 months
The cookie is set by GDPR cookie consent to record the user consent for the cookies in the category "Functional".
cookielawinfo-checkbox-necessary
11 months
This cookie is set by GDPR Cookie Consent plugin. The cookies is used to store the user consent for the cookies in the category "Necessary".
cookielawinfo-checkbox-others
11 months
This cookie is set by GDPR Cookie Consent plugin. The cookie is used to store the user consent for the cookies in the category "Other.
cookielawinfo-checkbox-performance
11 months
This cookie is set by GDPR Cookie Consent plugin. The cookie is used to store the user consent for the cookies in the category "Performance".
viewed_cookie_policy
11 months
The cookie is set by the GDPR Cookie Consent plugin and is used to store whether or not user has consented to the use of cookies. It does not store any personal data.
Functional cookies help to perform certain functionalities like sharing the content of the website on social media platforms, collect feedbacks, and other third-party features.
Performance cookies are used to understand and analyze the key performance indexes of the website which helps in delivering a better user experience for the visitors.
Analytical cookies are used to understand how visitors interact with the website. These cookies help provide information on metrics the number of visitors, bounce rate, traffic source, etc.
Advertisement cookies are used to provide visitors with relevant ads and marketing campaigns. These cookies track visitors across websites and collect information to provide customized ads.